1 Ağustos 2009 Cumartesi

WOLFSBURG BAŞAŞAĞI


Bir sempatim vardı Wolfsburg'a. Geçtiğimiz sezon Sabri Ugan'la birlikte Bundesliga dosyasını hazırlarken ortak dileğimiz Wolfsburg'un sezonu şampiyon tamamlamasıydı. Öyle de oldu zaten. Misimovic, Grafite ve Dzeko her hafta sonu bize Türkiye'deki zevksiz futbolu unutturuyor, bir ziyafet sunuyorlardı adeta. Felix Magath'ın önderliğindeki takım adeta bir makine düzeninde işliyor ve sezon sonunda ukala Bayern Münih'in saltanatına son veriyordu. Ama ne olduysa şampiyonluktan sonra oldu. Uğursuz geldi heralde. Önce Dzeko gitmek istedi, Grafite birara ayrılır gibi oldu. Sezon bitmeden Schalke ile anlaşan Magath zaten toplamıştı pılını pırtını. Ardından donuk kare Armin Veh geçti takımın başına. Grafite, Dzeko da takımda kaldı. Ama tadı kaçtı birşeylerin sanki. Son olarak da zerre kadar hazetmediğim Obafemi Martins'i aldılar. Bu transfer uyumlu ikiliye zarar verir mi bilinmez ama geçtiğimiz sezon Wolfsburg'un gollerinin %70'ine imza atan Dzeko ve Grafite ikilisi kesinlikle bozulmamalı benim kanımca. Almanya şampiyonu olarak Şampiyonlar Ligi'ne direkt katılacaklar fakat bu onların 4. torbadan kuraya dahil olması gerçeğini değiştirmiyor. Geçimsiz bir Martins'in takıma verebileceği zararları göreceğiz yakın zamanda. O büyü bozuldu sanki. Wolfsburg'u başaşağı günler bekliyor.

31 Temmuz 2009 Cuma

EN İYİSİ


Son zamanlarda bir çok yeni sezon forması gördüm ama en iyisi kesinlikle Manchester City'nin dış saha forması. Göğüs reklamı biraz bozmuş olayı ama olsun. Biçimiyle, kesimiyle ve renk uyumuyla kesinlikle tek geçerim.

ZAMAN TÜNELİ


Arsene Wenger Monaco'yu çalıştırırken. Fotoğraflar Monaco-Galatasaray maçından. 40 yaşında o zamanlar genç! Arsene. Tam 7 sene çalıştırdı Monaco'yu. O süre zarfında da iki kez Galatasaray ile eşleşti. İlk eşleşmede Galatasaray 0-1 ve 1-1'lik skorlarla tur atlayan taraftı. İkinci eşleşme Şampiyonlar Ligi'nde gerçekleşti. 1993'teki Monaco güç sınırlarının ötesinde bir takımdı. Klinsmann, Djorkaef,Scifo kimi ararsan vardı. Zorlanmamışlardı zaten Galatasaray'ı 2 maçta da yenerken. Zaman nasıl geçiyor anlamıyor insan. Göz açıp kapayıncaya kadar geriye bakınca o kadar çok şey değişmiş ki dünden bugüne. Neyseki futbol var da, bazı tarih ve insanları baz alıyoruz kendimize değerlendirmelerimizi yaparken.

FORMA NOSTALJİ #4


Sovyetler Birliği 1988-1989
CCCP. Elbette 8 yaşında bir anlam veremiyordum bu harflere. Sovyetler Birliği tamam az çok anlıyorduk Ghorbatchov, Kalinka falan. Hani o zamanlar Rocky 4 vardı İvan Drago hasebiyle hafif biri gıcık da kapmıştık Ruslara. Rocky ''Edrııynnn'' diye bağırdığında biz çoktan sevinçten havalardaydık ve evde o muhteşem knock outu kutluyorduk kardeşimle. İşte tam da o zamanlar İtalya 1990 Dünya Kupası'na katılmak için de aynı gruptaydık Ruslarla. Tınaz Tırpan yönetiminde (o zaman Tınaz ismine bir anlam veremiyordum hala da veremiyorum ayrı mesele) milli takımımız umulmadık bir biçimde bir çıkış yakalamıştı. Ama kadro da sağlamdı hani. Öyle bir hücum hattı daha gelmedi zaten milli takıma. Tanju, Rıdvan, Feyyaz, Hami, Ünal. Gruptaki rakiplerimizden biri de formalarının önünde CCCP yazan o soğuk adamlardı. Hepsi birbirine benziyordu sanki ya da bana öyle geliyordu. Bizim için hayal olan Dünya Kupası'na çok yaklaşmıştık. Ta ki o Sovyetler Birliği maçına kadar. Grupta galibiyet şimdiki gibi 3 değil 2 puan üzerindendi. Maçtan önce SSCB'nin 9, bizim ve Avusturya'nın 7 şer puanı vardı. Son maçta -makus talih- biz deplasmanda SSCB ile karşılaşırken Avusturya evinde Doğu Almanya ile oynayacaktı. Bu nedenle bu maçı mutlaka kazanmamız gerekiyordu. Fakat vakti zamanında İzlanda'ya deplasmanda 2-1 yenilmenin acısı bu maçta çıktı ve maçı kaybedip Dünya Kupası'na gidemedik. Gollerden birini efsane Rus oyuncu Oleg Protosov diğerini de Beşiktaşlı Gökhan Keskin kendi kalemize atmıştı. Bizi yenen SSCB grupta 1. olarak 11 puan, Doğu Almanya'yı son maçta 3-0 yenen Avusturya da 9 puan ile italya'ya giderken biz de evimize dönmüştük. O maçtan aklımda kalan tek güzel detay da Sovyetlerin bu güzel formasıydı. Dile kolay tam 20 sene geçmiş aradan. Özlüyor insan o günleri. Bir daha geri gelmez ki...

30 Temmuz 2009 Perşembe

YILLAR YILLAR


Çocukluğumun yıldızı Andreas Brehme bu kadar yaşlandıysa aklıma tek bir şarkı gelir.
''Nasıl geçti habersiz o güzelim yıllarım...''

BOJİNOV DA GİTTİ


Hani parayı bulan baba evdeki tüm eşyayı değiştirir yeniler ya Manchester City'nin eski futbolcularından bazıları da o muameleyi görüyor. Bojinov da Parma ile anlaştı. 22 yaşındaki Bulgar oyuncu kiralık olarak forma giyecek Serie A'nın yeni ama tecrübeli ekibinde.

KELOĞLAN


Biraz da solaryuma girse, Eto'o'nun yokluğu hissedilmez. Şahsi görüşüm; hiç yakışmamış. Saçlarla beraber karizma da gitmiş.

KIRAUÇÇ


Hayatının en güzel golünü belki de Galatasaray ağlarına gönderdi. O fizikle o tiple nasıl attığına herkes şaşırdı elbette. E biraz da koydu tabi Crouch'tan o golü yemek. Hani Gerrard çaksa belki o kadar zorumuza gitmezdi. Şans dedik, tesadüf bir daha hayatta atamaz dedik ama adam bizi yalanlarcasına ertesi hafta ligde de o golün aynısından attı. Porstmouth'a gitti hızını alamadı orada da aynılarından atmaya devam etti. Beşiktaş'ı Anfield Road'da üzenlerin başında da O geliyordu. Tottenham'da artık tüm sevimsizliğiyle. Mümkünse eşleşmesin bizimkilerden biri Spurs ile. Adam Türk görünce dayanamıyor nemelazım.

BOCA'LI OLMAK

Boca Juniors, Esteban Baglietto, Alfredo Scarpatti, Santiago Sana ile Juan-Teodoro Farenga kardeşlerin 3 Nisan 1905'te kurmuş olduğu bir çınardır adeta. Maçlarını 61.000 kapasiteli Estadio Alberto J. Armando; 'La Bombonera'da oynayan ekip 23 kez şampiyonluk yaşamıştır. Gelelim bu klişeleşmiş bilgilerin dışında Boca ya …Boca-River derbilerini önemli kılan olayı kaçımız biliyoruz ? Bilmeyenler için Boca ve River aynı şehrin 2 rakip takımı ve bir ipte iki cambaz oynamaz misali aralarında bir husumet başlar ve yenilen gider anlaşmasını yaparlar bu maçın mağlubu River olur ve gider.Ama Boca ilk kurulduğunda oda bu tarz bir hezimet yaşamıştır aynı rengi paylaştığı rakibi ile tıpkı böyle bir mücadeleye girer ama bu sefer kedi kaymak yemez ve mağlup olurlar tabi bunun sonucunuda katlanmaları gerekmektedir.Renkler değişir renklerinin nasıl değiştiği de bir hayli ilginç yönetim toplanır ve hangi renk ile devam edileceği tartışılır ve ortaya bir fikir atılır limana gelen ilk geminin rengi takımın rengi olacaktır. Limana ilk bir İsveç gemisi yaklaşır ve kulübün yeni renkleri artık bellidir.Sarı lacivert
günümüzde kullandığı lacivert hakim ve göğüste enine tek kalın sarı çizgili formayla klasikler
arasına girmiştir. Ayrıca dünyada bir taraftar mezarlığına sahip tek kulüptür.
Öldükten sonra küllerinin kulüp stadına serpilmesini isteyen o kadar çok taraftar olmuş ki, Boca Juniors yönetimi çareyi hususi bir mezarlık yaptırmakta bulmuş dünyanın en tutkulu taraftar kitlesine sahip kulüptür öyle ki, birçok boca tarftarı öldükten sonra vücutlarının yakılıp, küllerinin La Bombonera'ya savrulmasını vasiyet etmişlerdir.

Bocalılar için futbol bir dindir.Hatta La Bombonera'nın girişinde şu yazı mevcuttur: "Boca es mi religion, diego es mi dios, la bombonera es mi iglesia". ("boca dinim, diego* tanrım, la bombonera mabedim")Lakapları Genovalılardır. Çünkü kulüp İtalya'dan göç eden göçmenlerce kurulmuştur. River Plate'le büyük bir rekabet içindedirler. River Plate milyonerlerin, Boca ise işçi sınıfının takımıdır. River Plateliler Bocalılara "los puercos", yani türkçe karşılığıyla "domuzlar" derler. Çünkü Boca'nın stadı şehrin en fakir ve riverlılara göre en kötü kokan yerindedir. Bocalılar isa River Platelilere "los gallinas", yani tavuklar derler. Onlara göre River taraftarları korkak birer züppedir.
Yazan: Trainer

29 Temmuz 2009 Çarşamba

O ŞİMDİ NEREDE #5


Radoslaw Majdan
Her kaleci gibi O'nu da bir Galatasaray maçında yıldızlaşmasıyla hafızalara kazıdık. Saçlarına ve bayat balık gibi bakmasına rağmen inanılmaz refleksleriyle Göztepe taraftarının gözbebeği, karizmasıyla da bayan futbolseverlerin hatta sevmezlerin bile gözdesi olmuştu. O yüzden erkek kesimden gıcık olanı da çoktu zamanında. Futbol dışında mankenlik yaptığı, ülkesinde ünlü bir model olduğu dillerden dillere dolaştı durdu. Eski karısı Doda Elektroda zaten ünlü bir pop şarkıcısıydı. Kendisine de ''Polish Beckham'' diye boşuna demiyorlardı elbet. Sol göğsünde futbola başladığı takım olan Pogon'un dövmesi bulunuyor. Bir ara Bursaspor forması da giydi ama fazla uzun sürmedi Bursa macerası. Hani bazı kalecilere gol yemek bile yakışır ya, golü yerken bile hakkını veren bir isimdi Majdan. O şimdi Polonya Bölge Yerel Maclisi'nde bizim tabirimizle Spor ve Kültür Elçiliği yapıyor. Şu Polonyalıların hepsinin damarlarında bir siyaset kanı akıyor nedense. Kosecki de şu an milletvekilliği yapıyor ülkesinde. Bizimkiler iki lafı biraraya bile getiremezlerken. Neyse...

KOLO DA CITY'DE


Yakında beni de alır bunlar.

I'M SORIN


Bir yıldız daha kaydı. 33 yaşında veda etti Arjantinli rocker futbolcu. Onca sakatlığın ardından küstü futbola ve affını isteyerek nokta koydu futbol hayatına. Artık kendisini sahalarda göremeyeceğimiz kesin. Sahnelere daha fazla vakit ayırır bundan sonra heralde.

ATMA ZİYA



Pepe:
- ''Sonra bi baktım Messi kanattan kaptırmış geliyor. Dikildim önüne sana geçiş yok kardeşim, sen gidersin top bana kalır. Adammısın lan sen dedim. Gerisini hatırlamıyorum.''

TİCARİ BEKLEME YAPMA!


Bu adama herşey yakışıyor ya.

RAHMETLE ANIYORUZ


Ali Sami Yen'in vefatının 58. yıldönümü.

ANKET SONUÇLARI


Yazın ortasında üşüttüğümüz için bir süre buralardan uzak kaldık malesef. Sağolsun Serhan yokluğumuzu aratmadı gerçi güzel yazılarıyla. Anket vardı bizim bir aralar ne oldu diye bir baktım. Majesteleri almış yürümüş, diğerleri O'nu izler olmuş. Katılan katılmayan herkese teşekkürler.

Sonuçlar aşağıda;

1-Hagi (34%)

2-Maradona (31%)

3-Zidane (29%)

4-Sergen (6%)

28 Temmuz 2009 Salı

AVUSTURYA FUTBOL EFSANELERİ


A Milli takımımızın İngiltere karşısında hezimete uğradığı maçları seyretme şansım olmadı. Allahtan yaşım buna müsait değildi. Milli maçlarda ise ilk hatırladığım ve üzüldüğüm durum A Millilerimizin 1990 Dünya Kupasına katılma için yarıştığı Avusturya karşısında 3-0 kazansa da son maçta Sovyetler Birliğine kaybedip kupaya gidememesiydi. O elemeler sonrasında Türk futbolu yükselişe geçerken Avusturya Futbolu bizim ahımızı almış olsa gerek bir türlü belini doğrultamadı. Yukarıda da Avusturya futbolunun belki de en önemli iki yıldızı aynı karedeler. Seçim yapmak zor, bazılarımız Herzog'u bazılarımız ise Polster'i sever, bana sorarsanız ben Polsterciyim.

CITY TRANSFERE DOYMUYOR


PARANIN SATIN ALAMAYACAKLARI


ŞAPKA OLMAMIŞ


Sanırım bu da Rafa Marquez'in şanssızlığı. Barcelonalı oyuncu şapkasında bilinen adının ilk harfleri var ama sanki şapka beyaz ve yazı da siyah olunca '' Real Madrid '' Rafa Marquez'den daha çok çağrışım yapıyor.

27 Temmuz 2009 Pazartesi

YENİ BİR ALDRIDGE


Yeni sezon hazırlıklarını Birleşik Devletlerde sürdüren Chelsea takımının kampına Portland Trail Blazers'ın forvet oyuncusu LaMarcus Aldridge ziyarette bulundu ve formasını Drogba'ya hediye etti. Drogba ile Cech'in koruduğu kaleye penaltı atışları yapan Aldridge'in adını duyunca aklıma 1980'li yılların sonu 1990'lı yılların başlarında İrlanda Cumhuriyeti Milli takımında oynayan John Aldridge geldi. 17 Ekim 1990 tarihinde 1990 Dünya Kupası Elemelerinde Dublin'de oynanan maçta Milli takımımız karşısında İrlanda 5-0 kazanırken Aldridge'de Millilerimiz karşısında hattirck yapmıştı. Hey gidi hey Cascarino'lar, Niall Quinn'ler derken o zamanlar Uluslararası anlamda iyi sonuçlar alan İrlanda şimdilerde o günleri konuşup mutlu olmaya devam ediyor.

ETO'O İTALYA TOPRAKLARINDA


Ibrahimovic Barcelona'ya gider de Eto'o eksik kalır kalır mı? Mourinho'nun '' Eto'o'yu sadece aptallar takımında görmek istemez '' diye açıklama yapıp yine harika bir akıl oyunu yaptığı yeni forveti de Milano'ya geldi. Mourinho ve takımı Birleşik Devletler Boston'da ezeli rakibi Milan'ı Genoa'dan transfer Diego Milito'nun taksimetreyi 2 golle açtığı maçta 2-0 yenerken Mourinho sanki bu sene çok güvendiği Eto'o'yu karşılamaya dublörünü göndermiş gibiydi.

BİR BARÇA KLASİĞİ

Inter ve Barcelona arasında gerçekleşen Eto'o-Ibrahimovic takası sonrasında İsveç'li yıldız Barcelona'ya geldi ve bu akşam Camp Nou'da yapılacak törenle taraftarlara tanıtılacak. Bu tanıtılma olayını da anlamıyorum sanki taraftar alınan oyuncunun kim olduğunu bilmiyorda aslında ''İmza şovu '' ya da en azından '' İmza Töreni '' olması gereken organizasyon '' Tanıtılma '' olarak gösteriliyor. Neyse bu konuda esas önemli olan Ibra'nın Katalunya topraklarına ayak basar basmaz daha Barcelona'nın daha önceki transferlerinde olduğu gibi ilk olarak kulübün ambleminin önünde fotoğraf çektirmesiydi. Hey gidi hey o amblemin önünden ne Rivaldo'lar, ne Ronaldo'lar, ne Figo'lar ne Ronaldinho'lar geçti. Merakla beklediğim acaba o amblemin önünde bir Türk futbolcusu gelecek dönemde poz verebilecek mi?

O FORMA ARTIK MÜZEDE


22 yıldır aralıksız muhteşem bir performans. O forma aslında müzeden önce kalplerdeki yerini çoktan aldı. Eğer altyapıda oynayan oğlu Christiano A takıma yükselirse formayı O taşıyacak.

26 Temmuz 2009 Pazar

YAVUZ'UN MİNİBÜSÜ

Fenerbahçe-Sevilla maçı öncesi Yavuz'un Minibüsü'ne binmiş, çılgın ikili Yavuz Seçkin ve İsmail Baki Tuncer'le çok keyifli bir röportaj yapmıştım. İki bölümden oluşuyor. Yarılma garantisi veriyorum :)


Part 1:


Part 2:

TARİHTEN BİR SAYFA #6


Fotoğraf 1985-1986 sezonundan. Cevad Prekazi'nin Galatasaray'a Simoviç tavsiyesiyle transfer edildiği sezon yani. Prekazi de açıklamasında Zoran'ı mahcup etmeyeceğim diyor zaten. Fakat Sarıyerli Rıdvan tam bir soru işareti. ''Galatasaray'da oynamak isterdim'' demiş. Olabilir, büyük takım gayet normal. Fakat böyle düşünen bir isim yıllar sonra neden büyük bir Galatasaray düşmanı olabilir o da tam bir muamma. Günümüzde bile hala devam eden kinin geçerli bir sebebi vardır elbet. Bir kedi-ciğer ilişkisi var olayda anladığım kadarıyla.

ADAM İŞİ BİLİYOR



Başkanı olduğunuz kulüp ''Bir Kulüpten Fazlası'' ise tüm gözler üzerinizdedir. Duruşunuz, tavırlarınız, verdiğiniz beyanatlar milyonlara etki eder. Fakat mütevazi ve güleryüzlüyseniz tartışmasız herkesin sempatisini kazanırsınız. Joan Laporta. 2003'ten beri Barcelona'da başkanlık görevini yürütüyor. Bir antrenmanda dayanamamış ve almış topu sonunda, sergilemiş hünerlerini. Görünen o ki sadece aklı değil ayakları da futbola oldukça yatkın. Türkiye'deki başkanlara bakıyorumda. Neyse...