18 Temmuz 2009 Cumartesi

TARİHTEN BİR SAYFA #4

O EL


Alex Ferguson'ın eli. Yani David Backham'ın 14 yıllık Manchester United kariyerine son veren el.
23 Nisan 2003 akşamı Old Trafford'da Şampiyonlar Ligi Çeyrek Final rövanş maçında Real Madrid'i ağırlar Manchester United. Alex Ferguson ile David Beckham arasında gerilen ipler, soyunma odasında krampon fırlatmaya kadar uzanmış ve artık kopma noktasına gelmiştir. Becks artık kadro dışı bırakılmaya başlanmış, çoğu maçlara yedek çıkıyordur. Kendisi de bu durumdan hiç memnun değildir.

Madrid'de oynanan ilk maçta forma giymiş, rövanşta da giyeceğini ummaktadır ama maç öncesi kendisini yanına çağıran İskoç teknik adam O'na ilk 11'de Solskjaer'e şans vereceğini söylemiştir. Morali bozulmuştur bir kere.
Maç başlar Real Madrid ilk maçtaki 3-1'lik skor avantajına da güvenerek dalga dalga Manchester kalesine gelmeye başlamıştır. Ronaldo günündedir o gün, 3 gol birden yollar Manchester United ağlarına. Hatta oyundan çıkarken İngiliz taraftarlar Brezilyalı futbolcuyu alkış yağmuruna tutarlar.
Skor 3-2'ye gelince Ferguson 63. dakikada Veron'un yerine Beckham'ı oyuna alır. Becks 71 ve 85. dakikada attığı gollerle skoru Manchester United lehine 4-3'e çevirir. Bu skor yetmeyecektir turu atlamak için Manchester'a elbet ama bu hem kulübün prestijidir, hem de Beckham için bir gurur meselesidir artık.

Dakikalar 90'ı gösterdiğinde bir frikik kazanır Manchester United ve topun başına David Beckham gelir. Vuruşunda top direği adeta yalayarak auta çıkar.

David Beckham o dakikaya kadar görevini yapmanın bilinci ve gururuyla görev yerine dönerken Alex Ferguson da gayet mutsuz bir şekilde elini silkeler Beckham'a karşı.

İşte o hareketi daha sonra maçın tekrarını izlerken televizyondan gören David Beckham artık Manchester United'da daha fazla kalamayacağının ve bir Real Madrid maçının ardından kendisine Madrid yolunun gözüktüğünün kararını vermiştir.

17 Temmuz 2009 Cuma

KASMAYIN O KADAR


Portekizli gayet rahat ama Raul biraz kasmış mı ne ?

O ŞİMDİ NEREDE? #4



Ole Gunnar Solskjær

Manchester United tarihinin en başarılı oyuncusu kim diye sorsam geçmişten bu yana sayılır isimler. Bobby Charlton, George Best, Bryan Robson, Eric Cantona, David Beckham, Ryan Giggs, Cristiano Ronaldo...
Ama bir isim var ki ilk etapta hiç akla gelmez. Halbuki Galatasaraylı Arif'le başlayan 'joker' tabirinin en istikrarlı temsilcisi O. Alex Ferguson'ın can simidi O. 1999'daki Şampiyonlar Ligi finalinde yine sonradan oyuna girmesi ve mucizeyi getiren golü kaydetmesi kalitesini biraz daha artırmasına, cilasını parlatmasına sebep oldu. Oyuna sonradan girip çevirdiği maçları yazsam sayfalar sürer belkide 9 yıllık Manchester United kariyerinde. 1994-1996 yılları arasında Molde'de oynarken eski Beşiktaşlı Arild Stavrum'la iyi bir ikili oluşturmuşlardı. Sonrasında hayat onları farklı noktalara savurdu ayrı mesele.
2007'de dizindeki sakatlığın ardından futbolu mecburen de olsa bırakmak zorunda kalır Ole Gunnar. Sonrasında 1 sezon Alex Ferguson'ın yardımcılığını yapar. Şu an Manchester United rezerv takımını çalıştırıyor. 2008'den beri yürütüyor bu görevi. Geçtiğimiz sezon takımı şampiyon yapamasa da 2. sırada tamamladı ligi. Joker kişiliğiyle ve spikerlerin bir türlü telaffuz edemediği ismiyle hep hatırlanacak Norveçli golcü.

BARÇA BOMBAYI PATLATTI #2 :)

HONVED'Lİ PUSKAS


UEFA Avrupa Liginde 2. Eleme turunda Fenerbahçe Macaristan'ın Honved takımı ile eşleşti. Geçen sezonda Şampiyonlar Ligi ön elemesinde yine Budapeşte yolcusu olan Sarı-Lacivertliler fazla yorulmadan rahat bir sonuçla rakibini elemeyi başarmıştı. Bu kez geçen sezonun kupa şampiyonu rakibi karşısında boy gösterecek olan Fenerbahçe'nin rakibinin tarihinde bilinen en önemli yıldızı Macar futbol efsanesi Ferenc Puskas. 1949-1955 yılları arasında Ksipest takımından kiralık olarak Honved'te oynayan Puskas takımda ilginç bir istatistiğe sahipti. 164 maça çıkan yıldız 165 gole imza attı ve adından fazlası ile söz ettirmeyi başardı. Diyecek birşey yok. Belki şu an Honved'in ismi Avrupa futbolunda pek okunmuyor ama Puskas gibi bir yıldızı Dünya futboluna sunmaları bile sanırım onlar açısından yeterli bir gurur.

ÇİLE FORVET PIZZI YENIDEN SAHNEDE


Bu yazıyı neden yazıyorum bilmiyorum ama 1991-1998 yılları arasında İspanya'da Tenerife, Valencia ve Barcelona gibi takımlarda oynayan Juan Antonio Pizzi Şili Ligi ekiplerinden Santiago Morning'in teknik direktörlüğüne getirildi. Arjantinli olmasına rağmen İspanyol Milli takımında forma giyen ve Barcelona'nın Ronaldo'lu, Sonny Anderson'lu ve zaman zaman Luis Enrique'li forvet hattında fazla forma şansı bulamayıp bulduğunda da kaçırdığı gollerle ön plana çıkmayı başarmıştı. Sonra River Plate, Rosario, Porto ve Villareal'le oynadı ve kariyerine son noktayı koydu. Bakalım teknik direktörlükte nasıl bir performans ortaya koyacak ve en önemlisi Santiago Morning takımının forvet hattı gol yollarında başarılı olabilecek mi?

SUDAN UCUZ PALACIO


Şampiyonlar Ligi ve Avrupa Liginde oynayacak takımlarımız transfer çalışmalarını sürdürmeye ve etrafa para saçmaya devam ede dursunlar, İtalyan temsilcisi Genoa Boca Juniors'un başarılı forvet oyuncusu Rodrigo Palacio'yu 5 Milyon euro karşılığında kadrosuna kattı. 27 yaşındaki oyuncu 126 maçta forma giydiği Boca'da 53 gol atmayı başarmıştı. Milli takımda da 8 maçta 1 gol atmayı başardı. Ne diyelim sanırım bu 5 Milyon euro bu sene transfer açısından bize ders olmaya ama ders çıkarılmamaya devam edecek. Hatırlarsınız Benfica'da Real Madrid'ten Javier Saviola'yı yine 5 Milyon euro karşılığında kadrosuna katmıştı.

16 Temmuz 2009 Perşembe

GOL SEVİNÇLERİ #2


Arkadaş Ipswich Town forması giyen Finlandiyalı Sheffki Kuqi. Gol sevinci dediğin koşarsın, zıplarsın, atlarsın. Ama uçmak? ''İnsan bu kuş misali'' demiş atalarımız. Boşuna söylememişler.

BİZİM BULUNDUĞUMUZ YERDEN #2

Bu postun en başlarda kaynadığını düşündüğüm için tekrar koymak istedim. Çünkü malum Şampiyonlar Ligi yaklaşıyor. O muhteşem havayı solumumıza az kaldı. Sevgili müdürüm Ertem Şener Old Trafford'da yerini almış bize Manchester United'ın golünü işte böyle anlatıyor.

Tarih: 24.04.2007
Şampiyonlar Ligi Yarı Final İlk Maçı
Old Trafford
Manchester United - AC Milan

ROONEY İMANA GELDİ


Wayne Rooney,futbolu seçmeseymiş rahip olmak istiyormuş. Dünyalığını yaptı yapacağı kadar zaten şimdiden başlasa ancak kurtarır öbür tarafı.

ELİM SENDE


Görüntüler Juventus antrenmanından. Yeni teknik direktör, emektar kaptan Ciro Ferrara ilginç bir metod uyguluyor antrenmanda. Futbolcular üçerli dörderli bazen ikişerli gruplar halinde çift kale maç yapıyorlar. Hal böyle olunca da ilginç görüntüler ortaya çıkıyor ve bazı pozisyonlarda kutu kutu penseye ramak kalıyor. Teknik taktik konulara girmeyeceğim, bu neyin pratiğidir bilemiyorum. Fakat antrenmanların oldukça eğlenceli geçtiği belli.

YÜKSEĞE! EN YÜKSEĞE!


Belçikalı kaleci Filip de Wilde'in bu golden sonra 11 yıl hizmet verdiği Belçika Milli takımı kalesini bıraktığını biliyor muydunuz?

VUVUBELA


Köln yeni sezonda maçlarında taraftarlarına vuvuzela dağıtacakmış. Etmeyin eylemeyin Ümit Özat daha yeni yeni kendisine geliyor adamcağız, tekrar hasta etmeyin adamı. Üstelik kulüp bunu rakip takımın konsantrasyonunu bozmak için yapıyor. Sanki kendi futbolcuları o sesi duymayacak. Bunun tek bir çözümü olabilir. Antrenman sırasında vuvuzela çaldırırsın taraftarlara, futbolcular da o sese alışır. He alışırlar mı o da belli değil. Ağlayarak antrenman sahasını terketmeseler iyi.

14 Temmuz 2009 Salı

BABASININ OĞLU #4


Patrick Kluivert ve oğlu Shane Patrick Kluivert.
Bu kadar benzeyen baba oğul başka olamaz heralde. Shane Patrick henüz 2 yaşında. Babasının ismini almış 2. isim olarak. Bakalım babasının futbolunu da alabilecek mi?

GAME OWEN


George Best, Eric Cantona, David Beckham ve Cristiano Ronaldo. Hepsi öyle ya da böyle Manchester United ile özdeşleşen isimler. Kimi o forma altında bıraktı, kimisi de miadının dolduğunu düşünerek ayrıldı Old Trafford'dan. Ama Michael Owen, ne bileyim buram buram Liverpool kokuyor. 7 numaranın efsanesi sona mı eriyor ne? Kaptanlık da versinler düşüp bayılırım artık şuracıkta.

BARÇA BOMBAYI PATLATTI :)


13 Temmuz 2009 Pazartesi

BENİM CITY


Ne yapsın adam kopamıyor Manchester'dan. ''Doğuştan Manchester City'liyim'' demiş midir acaba?

GEORGE BEST


Kalecilerin de boyunun ölçüsünü alıyordu, diğerlerinin de...

EVLENEN EVLENENE


Robinho ve Pato'dan sonra şimdi de Xabi Alonso evlenenler kervanına katıldı. Liverpool'lu oyuncu Nagore Aramburu ile hayatını birleştirmiş. Kankaları Mikel Arteta ve Luis Garcia'da düğüne katılanlar isimler arasında.

WEST HAM UFC 2009-2010 FORMALAR



Bunlar da West Ham United'ın yeni sezon formaları. Kırmızı olan bir masa örtüsü havası veriyor sanki insana. Mavisi sanırım kaleci kazağı. Ya da öyle olmasını umuyorum.

INTER AMERİKA'DA




Los Angeles'ta İtalyan rüzgarı diyeceğim ama dilim varmıyor. Çünkü takımda doğru dürüst İtalyan oyuncu yok. Birleşmiş Milletler gibi sanki. Her köyden bir deli derler ya o hesap. Inter'in Los Angeles kampı başladı. Four Seasons otele yerleşmişler. Nicolas Burdisso, Ivan Ramiro Cordoba, Amantino Mancini, Maxwell, Sulley Muntari ve Walter Samuel kampa en son katılan isimler. İnsanın aklından, keşke futbolcu olsaydım da Inter'de oynasaydım diye geçmiyor değil.




S.S LAZIO 2009-2010 FORMALAR


Herkes tanıtır onlar geri kalır mı? Pembesi gözalıcı, klasik mavisi gayet hoş, koyu renkli olanı geçen sezonki Bordeaux formasını anımsatıyor. Bu sene sahalar bayağı bir renklenecek anlaşılan.

CHAMPIONS


İddia ediyorum böyle bir derginin yeryüzünde, gökyüzünde hatta tüm evrende bir eşi benzeri daha yoktur. UEFA'nın resmi futbol dergisi Champions. İnanılmaz kalite, fotoğraflar, yazılar ve tasarım. Şampiyonlar Ligi yayıncı kuruluş olduğumuz için belki bana daha bir tatlı geliyordur okumak bilemem ama kesinlikle her futbolseverin elinin altında mutlaka bulundurması gerekli. Şampiyonlar Ligi maçlarından önce basın tribününe girdiğimde gözlerim ilk olarak Champions dergisini arıyor. Yeni sayısında Barcelona'ya, Messi ve İniesta'ya, geleceğin Rus yıldızlarına ve Bayern Münih'in yeni teknik direktörü Louis Van Gaal'e yer veriyor Champions. Bir de kapak konusu Kaka Leite tabiki. Şöyle demiş açıklamasında Brezilyalı;
'' Milan'ın herşeyi kazanmasını istiyorum. Hayır hayır herşeyi değil. Şampiyonlar Ligi'ni Real ile kazanmak istiyorum''.

HERKES GELDİ ONLAR GELMEDİ


Türk takımlarının uzun yıllardır en önemli problemi oyunu kanatlara yıkmak istediklerinde ceza sahasına dikine gitmeye çalışan ancak bunu başaramayan oyuncuların varlığının fazla olmasından dolayı ceza sahasına orta yapmaya çalıştıklarını ve bunu da başaramadıklarını görüyoruz. Dünya futbolunda Güney Amerikalı kanat oyuncularını bir kenara koyarsak Avrupa'da Hollanda, İsveç, Norveç ve Danimarka gibi Kuzey ülkelerinin kanat oyuncuları bu alanda ön plana çıkıyor. Danimarka denince de akla Jesper Gronkjaer ve Dennis Rommedahl ikilisi geliyor. Aalborg'ta başladığı futbol kariyerinde Ajax sonrasında Chelsea, Birmingham, Atletico Madrid, Stuttgart gibi takımlarda oynayan Gronkjaer 2006'dan bu yana da ülkesinde Copenhag takımında forma giyiyor. Şu an 31 yaşında. Diğer yanda ise Dennis Rommedahl var. Lyngby, PSV, Charlton ve şimdi de Ajax kadrosunda yer alıyor ama geçen sezonun ikinci yarısını NEC Nijmegen'de geçirdi. O da şu an 30 yaşında. Kısacası özellikle 3 Eylül 2005'te İnönü Stadında Dünya Kupası Eleme maçında 2-2 berabere kaldığımız maçta Rommedahl'in bir kanat oyuncusu nasıl olunur mesajını tüm ayrıntıları ile herkese gösterdiği maçta Gronkjaer'de sonradan oyuna girip maçın 88. dakikada 2-2'ye gelmesinde ön plana çıkmıştı. Kanat oyuncusu problemini yıllardır yaşayan Türk takımları yıllardır nerede ise herkesi denediler ama bu iki oyuncuya sıra gelmedi. Copenhag'ta lig değeri düşük olan Danimarka'da oynayan Gronkjaer'le, yeniden yapılanmaya giren ve gençleşen Ajax'ta kadroya giremeyen Rommedahl transfer döneminde bence düşünülmelidir. Gelmeleri halinde en azından takımda yer alan diğer kanat oyuncusu görünümünde olanların kendilerini geliştirmelerinde biraz faydalı olurlar...

ANKET SONUÇLARI


''En Unutulmaz Avrupa Kupası Maçı Hangisiydi?'' isimli anketimiz belli oldu. Aslında buraya neden Galatasaray'ın Neuchatel'i Ali Sami Yen'de 5-0 yendiği maçı koymadığımla ilgili eleştiriler çok geldi fakat unutulmasın ki o sadece bir eleme maçıydı. Oysa Galatasaray Arsenal'i yendikten sonra kupaya uzandı ve Türkiye'de bir ilki gerçekleştirdi. Bunun daha önemli bir etken olduğunu düşünmüştüm. Bazı şeyler kolay kolay unutulmaz elbette. Misal Göztepe'nin Atletico Madrid'i 3-0 yendiği maçta henüz bir vitamin bile değildim fakat tarih gerçekleri yazıyor. Üstelik biraz araştırınca o maç bile bulunabiliyor. Trabzonspor'un Lyon'u deplasmanda eze eze yendiği maçı gayet iyi hatırlıyorum. Futbolu pek sevmeyen ve sırf Karadeniz takımı olduğu için Trabzonspor'u tutan babam bile sevincinden tavana sıçramıştı. Fenerbahçe'nin Manchester United'ı 1-0 mağlup ettiği ve bir devri kapattığı maçı ise hep büyük bir keyifle hatırlıyorum. Beşiktaş'ın İnönü'yü Barcelona'ya dar ettiği maçta, İbrahim Üzülmez'i gören İspanyollar belki de Messi'nin ruhunun Barcelona'ya indiğine o gün şahit olmuşlardır. Güzel bir anketti. Katkılarından dolayı herkese teşekkürlerimi sunuyorum. Sonuçlar aşağıda.


Göztepe:3 - A. Madrid: 0 4 (6%)

O.Lyon: 3 - Trabzonspor: 4 6 (10%)

M.United: 0 - Fenerbahçe: 1 19 (33%)

Galatasaray: 4 - Arsenal: 1 25 (42%)

Beşiktaş:3 - Barcelona: 0 5 (9%)

12 Temmuz 2009 Pazar

O ŞİMDİ NEREDE #3


Arild Stavrum
2002 yılında Beşiktaş forması giymişti. Aberdeen'den büyük beklentilerle gelmişti ama havası çabuk söndü. O İskoçya'da 32 maçta 17 gol atan adamın yerinde yeller esiyordu. Kariyerinin en iyi dönemlerini ülkesi Norveç'in Molde takımında geçirdi. Ole Gunnar Soljkjaer ile iyi bir forvet hattı oluşturmuşlardı. Sonrasında Helsingborg, oradan da İskoçya maceraları. Türkiye serüveni de fazla uzun sürmedi ve ülkesine Molde takımına dönüp 2004 yılında futbolu bıraktı.
Şu anda Norveç 1. lig takımlarından Skeid'i çalıştırıyor.

TARİHTEN BİR SAYFA #3


Fotoğrafta daire içindeki ikiliyi tanıdınız mı ? Sizden önce ben söyleyeyim o halde.
Rıdvan Dilmen ve Tanju Çolak. İkisinin eşofmanı diğerlerinden farklı. Hangi takım olduğunu çözemedim bilen varsa söylesin. Fakat Rıdvan'ın yanındaki eleman tam minibüs şoförüymüş.Tam arkasındakinde de hafif bi Çinlilik var hani. En sol üstteki yarım gözüken Raşit Çetiner olabilir. Fotoğraf herhangi bir milli takım kampından olsa, A milli takım olmadığı kesin. Ümit milli takımsa da ben hayatımda ümit milli takımda böyle minibüsçü bıyıklı tipler görmedim. Bu arada üstte duranlara dikkat ederseniz, hiçbirinin üstüne giydiği eşofmanla alt eşofmanının numarası birbirlerini tutmuyor. Bu nasıl bir uyumdur anlamadım.

BU DA SANA KAPAK OLSUN !


G-8 zirvesi sabahında Brezilya devlet başkanı Lula Da Silva, ABD başkanı Obama ile biraraya geldi. Yakın dönemde Konfederasyonlar Kupası finalinde karşılaşan iki ülkenin mücadelesi hala hafızalarda. Obama seçim kampanyalarında ''YES WE CAN'' diyordu sürekli ama ''yapamadılar''. Brezilya'yı yenmek her babayiğidin harcı değildir elbette 2-0 öne geçsen bile. 5 numaralı, Brezilyalı futbolculardan imzalı formayı hediye etmiş Lula Obama'ya ''bu da sana kapak olsun!'' der gibisinden. İyi de insan gitmişken bari bir ''10 numara Kaka'' forması götürür. Herkes bilir, şeytan marka giyer.