30 Temmuz 2010 Cuma

KAPLANIN ELLERİ PARDON GÖZLERİ


Henry'e patisiyle düzeltip İrlanda altıpasının içine topu yönlendirmesinden sonra oluşan antipatim şu tişörtün ardından yükselişe geçmiştir an itibariyle. Yıllardır hafızalardan silinmeyen Rocky ve Mr. T'nin rol aldığı efsane Rocky III serisinin final karşılaşmasındaki o sahne çocukluğumun en güzel hatıralarından biridir. Bu arada Amerika'ya hemen uyum sağlamış (anti-sem)patik Fransız.

28 Temmuz 2010 Çarşamba

BUGÜNLERİ DE Mİ GÖRECEKTİK?

Kimine göre vefa, kimine göre profesyonellik, kimine göre yer değiştirme. Ne bir yöneticiyim, ne de futbolcu. Elbette o mantıkla düşününce olaylar farklı değerlendirilir. Ama bir taraftar olarak baktığımda, Real Madrid'i destekliyor olsam, Raul'ü böyle görmek yüreğimi sızlatırdı. Dile kolay 1994-2010 yılları arası bir nesli büyüttü. Attığı goller sadece İspanya'yı değil, dünyayı ayağa kaldırdı. Schalke için akacak artık teri. Real Madrid benim için Raul Madrid'di. Neyse ki Jose orada. Yoksa hiç çekilmezdi...

PIQUE VE BOJAN VE PUYOL


Sadece sahada değil tribünde de destek var takıma. Bu tabloyu ben bir yerlerden hatırlıyorum sanki.

SABRİ UGAN O GOLÜ ANLATIYOR


Sağolsun ricamı kırmadı ve satırlara döktü yüreğindekini Sabri ağabey. Yarın akşam oynanacak Galatasaray-OFK Beograd maçını da Türkiye O'nun sesinden izleyip dinleyecek. Ben bu konuda biraz daha şanslı oluyorum sanırım, O maçı anlatırken yanında olacağım.
Athletic Bilabao maçıyla verdik startı. Soğuk bir dersane günüydü o günün sabahı. Beyazıt Meydanı'nda kafasında tuhaf şapkalarla Basklıları görünce takılmadan duramamıştık zaten. Saatler sabahtan 21.45'e ayarlanmıştı. Kalpler başka atıyor, heyecan tavana vuruyordu. Galatasaray tek kale oynuyor, 2 metrelik Robert, Hakan Şükür'ü kilitliyor, Kral'a adım attırmıyordu. Sürpriz gol Okan'dan geliyor, ama biz daha tekrarını izlerken İsmael Urzaiz defansın hatasını affetmiyordu. Sinirler gerilmiş, soluklar tutulmuş, kalp atışları iki katına vurmuştu.
Gelin devamını Sabri Ugan'dan dinleyelim;

"Tamam belki 20 olmadı ama, en azından iyi futbol ve "bol bol pozisyon" var...:)
Fenerbahçe'nin Old Trafford'da, Manchester United'ı Boliç'in golüyle 1-0 yendiği maçı Süper FM'den naklen anlatmıştım.
Onu saymayalım.
Biraz geriye saralım.
Benim, "yerinden" anlattığım ilk maç 1997 Kupa Galipleri Kupası maçıdır. Büşah Gencer'in beni görevlendirdiği küçük kağıt parçasını hala saklarım. O güne kadar çok fazla tecrübe sahibi değildim ama gözünü kırpmadan Rotterdam'a göndermişti. Barcelona - PSG Finali..
Sanırım o şansı iyi kullanmış olmalıyım ki, o zamanlar (Teleon'da) bir dolu Süper Lig maçıyla birlikte Şampiyonlar Ligi (4 final) anlattım..
"Hangi takımı tutuyorsun?" sorusu sonrasında yapılan yorumlar şöyledir "Ben senin Galatasaraylı olduğunu biliyorum"
Bunun nedeni, Galatasaray'ın Şampiyonlar Ligi'nde çok başarılı olduğu senelerde neredeyse tüm maçlarını benim anlatmış olmamdır.
Atletic Bilbao, Rosenborg, Real Madrid, G.Rangers, Monaco, Olimpiakos hemen bir çırpıda sayabildiklerim. Az biraz daha yoklasam hafızamı daha da çıkar elbet.
İşte bütün o galibiyetlerde hep ben vardım ekran mikrofonlarında.
Evet...
Başlangıç noktası olarak Athletic Bilbao maçını almak gerek.
Şampiyonlar Ligi'nde o sezonun Ali Sami Yen'deki ilk karşılaşmasıydı.
O maçta efsane kaptanlardan Cüneyt Tanman'la birlikteydik.
90+'lar başlamıştı.
Maç 1-1 devam ediyordu.
İçimden bir ses "Galatasaray bu maçı alacak" diye fısıldıyordu kulağıma ama mantığım da haykırıyordu "Nasıl olacak bu iş? Biraz sonra duyacağın düdük maçı bitirecek"
İşte kalbimle mantığımın deli gibi kapıştığı o dakikalarda Tugay orta alanda bir top kaptı.
Yemin ederim içimde kelebeklerin kanat çırpmaya başladığını hissettim.
Tugay aldı ve solundaki Hagi'ye verdi.
Hagi topu dokundu..
Biraz ileri açıldı.
Sonra bir daha dokundu..
Vuruş mesafesine yaklaştı..
Ve o muhteşem sesi duydum..
"Dummm!!!"
Hagi vurmuştu.. Athletic Bilbao kalecisi Etxeberria'nın topa uzandığını gördüm.
Yemin ederim Ali Sami Yen'de "Çıt" çıkmıyordu.
O sessizliği sanırım benim çığlığım bozdu önce..
"Goooooooooooooolllll" diye bağırdım.
Ama, topun filelerle buluştuğunu görmemiştim.
Hagi vurmuştu,
Etxeberria uzanmıştı ve ben "Goooll" diye haykırıyordum...
Cüneyt ağabey ensemden tuttu, yerden kaldırdı...
Goldü...
Evet evet goldü...
Galatasaray o sezonun Ali Sami Yen'deki ilk maçında Athletic Bilbao'yu 2-1 yenmişti... :))"


Eline diline yüreğine sağlık Sabri ağabey...
OFK Beograd maçında da senden bol gollü bir galibiyet bekliyoruz:)


ŞİMDİ REKLAMLAR


Euro 2004 öncesi Pepsi reklam atağına geçerek büyük sükse yapmıştı. Tabii ki futbol dolu bir yaz öncesi olduğu için yıldızlar kadroya dahil edilmiş, pudralanmış ve kadrajlar ayarlanmıştı. Beckham ve arkadaşları zalim kumandana kafa tutuyor. Kadroda kimler yok ki...
Roberto Carlos, Raul, Ronaldinho, Totti ve çiçeği burnunda Beşiktaşlı Guti...

27 Temmuz 2010 Salı

MARADONA by KUSTURICA

Maradona'yı bir kez daha sevmek için güzel bir sebeptir, O'nu Kusturica'nın objektifinden izlemek. İngiltere'ye attığı yüzyılın golü, başkaldıran yapısı, sempatikliği ve neden dünyanın en büyük futbolcusu olduğunu anlatıyor Maradona. Defalarca izlemek isteyeceğiniz, kaçırmamanız gereken bir yapım. Şiddetle tavsiye ederim.

NASIL ANLATALIM BU GOLÜ ŞİMDİ SİZE?


Eveeeet Sabri abi. Gün bugündür. Muhtemelen sabah şirkete geldiğinde bu postu okuyacaksın ve kayıtsız kalmayacaksın adım gibi eminim:) Hagi o gün Monaco'ya o golü attı, hem de öyle bir taktı ki Porato hala topu filelerden çıkarmaya çalışıyor. Ali Sami Yen'e her gidişimde gözlerimle o mesafeyi kestirip, kaleyi tutturup o golü hayalimde izliyorum. Sen o gün '' nasıl anlatalım bu golü şimdi size?'' demiştin. Gerçekten anlatılmaz yaşanırdı o an. Ama 10 sene geçti artık üzerinden. Şu golü bize bir kaç cümle de olsa bir zahmet anlatıver, bizi o geceye geri götürüver. Bu da kardeşinin nacizane bir ricası olsun:)

DÜNYA KUPASINDAN KARELER

Kafayı topa vermek budur!


Gel gel gel! Kır şimdi tam sol yap öyle gel!


Suçüstü yakalanmak böyle bir şey olsa gerek...


Gio Dos Santos nasıl bir pozisyondan sonra bu hale geldi acaba?

Kaçınılmaz sonu kabullenen bir yüz ifadesi...


Denge...


Peki peki anladık!

GÜNE TEBESSÜMLE BAŞLAMAK


Pazartesi sendromu da atladıldı, ay sonu da yaklaşıyor. Gelişmeler olumlu yönde. Bir katkıda benden olsun bari. Yeni güne tebessümle başlayalım. Erdil Yaşaroğlu'nun en beğendiğim karikatürlerinden biridir bu. Mükemmel ötesidir hatta:)

26 Temmuz 2010 Pazartesi

BATTAL GAZİNİN OĞLU


John Terry, Disneyland macerasında Kral Arthur'un efsanevi kılıcı Excalibur'u saplandığı yerden çıkartmaya çalışıyor. Bu sahne bana bir yerden tanıdık geliyor ama nerden???

HORMONLU FANTOM VE HORMONLU ADRIANO


Fantom ormanda hızını alamamış ve Roma'nın antrenman sahasına dalmış. Bu biraz hormonal hali ama. Ziyanı yok Adriano alışkın fazla kilolara o yüzden yadırgamaz hiç. Roma taraftarının kendisinden beklentisi oldukça fazla. Yeniden doğuş diyorlar Adriano'nun İtalya'ya dönüşü için. Bakalım bu macerası nasıl sürecek?
Bekleyelim, görelim...

HAYROLA VAN BOMMEL?


Evden özel sipariş mi verildi yoksa final topunu hatıra olarak mı saklamak istedi bilinmez ama akıllı bir iş yapmış Van Bommel. Benim gibi arşiv ve hatıra manyağı olsa gerek kendisi de heralde. Dünya kupasını kaybetse de belli ki final topu Jo'bulani'yi şansa bırakmak istememiş.

DIEGO'DAN İNCİLER


''Prens Charles bir gün benimle görüşmek istedi. Fakat bu teklifi geri çevirdim. O'nun o kanlı elini sıkmak istemedim. Falkland Savaşı'nın acı hatıraları hala hafızamda.''

KES BİR YARIM YAĞSIZ OLSUN


Messi ve yenge başbaşa yemekteler. Konuk futbol yıldızı olunca böyle masanda keserler döneri. Döner dedim gerçi ama başka bir yöresel yemek midir onu da çözemedim. Neticede o şişe takılıyorsa ve dönüyorsa dönerdir gözümde. Bu arada aman hocam dikkat, Messi bu. Bıçağı pek bir sakat tutmuşsun. Messi de nasıl hayran hayran izliyor kerata.

YAPMA BUNU! YAPMA BUNU!


Maradona'dan sonra Pato da vuvuzelalı poz verenlerden. AIDS'le mücadele yararına bir organizasyona katılmıştı genç Pato. Orada da eli boş durmamış anlaşılan. Liglerin başlamasına birşey kalmadı. Tottenham önderliğinde 6 Premier Lig takımı sahalarında vuvuzelayı yasaklamıştı. Bakalım bu durum bizim ligimie nasıl sirayet edecek. Tuhaf milletiz vesselam. Televizyonda izlerken söveriz, ama kendimiz yapsak severiz. ASıl merak konusu ise vuvuzelası olmayan taraftarın nasıl bir tepki göstereceği!

PİYANİST


Interli Julio Cesar tartışmasız dünyanın en iyi kalecisi. O eller sadece top tutmaya yaramıyormuş demek, başka marifetleri de varmış da bizim haberimiz yokmuş.

25 Temmuz 2010 Pazar

HAND OF GOD


'' Herkes dedi ki 'İngilizler'e karşı yaptığın harikaydı.'
Bazıları da çamur atıyordu tabii. Gole öylesine sevinmiştim ki, bir İngiliz'in dolu cüzdanını çalmış, yaptığım eşek şakası tutmuş gibi hissediyordum. ''