12 Ekim 2012 Cuma

ADAM YER

Amcamızın adı Péter Disztl. Kısaca adam yer de diyebiliriz. Bu haliyle sahada yer alıyorsa zaten ciddi sıkıntı varmış rakip taraf için. Futbol hayatı boyunca 11 farklı takımda oynamış, Macaristan milli takım formasını da 39 kez giymiş. Ama en çok da küçükken futbolcu kartlarında çıkan Macar futbolcuların üstünde yazan Magyarorszag kelimesi korkuturdu beni. Hiç bir zaman doğru okuyamadım, yazmaya teşebbüs bile etmedim o dönemler. Velhasıl kelam işin içinden çıkamadım. Çıkamayacağım da sanırım. Bu kadar, dağılın.

KALEDEN KALEYE GOL OLUR MU?

Ne demek olur mu? Atarsan bal gibi de olur. Ama mahalle maçı kuralında mutlaka birine değmesi şartı vardı. Ya da o kaledeki kalecinin ellerini yukarı kaldırdığında o görünmeyen çizgiyi geçmemesi lazımdı gol değeri taşımaması için. Küçükken mahalle maçı sırasında böyle bir cümle kursam muhtemelen beni anında oyun dışı bırakırlardı. Olayımız Maldivlerde geçiyor. Ama bence burada haber değeri kaleden kaleye gol atılması değil, bir kalecinin (sarı formalı olan) iki eliyle bir topu doğrultamaması. Bırak 100 metreyi, 200 metreden bile gol yersin ama süzüle süzüle martı bile iniş yapmıyor o kaleye. Biraz ciddiyet hacı... Please...

7 Ocak 2012 Cumartesi

KADROYA GEL


1996 Atlanta Olimpiyatları yarı final maçı. Ergenliğin doruklarında olduğumuz dönem. Yeni hevesler futbolla kafa kafaya yarışır seviyede çoğumuz için. Ama tabii ki futbol ağır basar herdaim. Sürekli tekrarlarım eskileri özledim diye. Şimdiki futbol bana keyif vermiyor. Bu makineleşmiş, Playstation futbolu beni tatmin etmiyor. Eski yıldızlar, onların isimleri sahada duruşları bile farklıydı. Del Pierro, Beckham ve Giggs kaldı zaten son kalıntılar. Onlar da yaşlandılar ama hala parlamaya devam ediyorlar. Çok uzattık lafı. Zaman makinesine girip, tuşlara basıp yeniden 1996 yılına dönelim.
Çok net hatırladığım söylenemez. Bizim gibi çift haneyle biten yılları sevenler için o yıllar Avrupa Şampiyonası veya dünya kupası demek. Olimpiyatlar pek kaale alınmaz hatta adam yerine konmaz futbol için. Zaten olimpiyatlar da futbolu pek sallamaz. Ama o tarih, o jenerasyon, o Brezilya ki 2 sene önce dünya şampiyonu olmuş, dayanamadı Nijerya karşısında. Hem de ne geriye dönüş, ne muhteşem goller. Maçın linki aşağıda var zaten. 10 dakika izleyip jetonsuz çocukluğa geçiyorsun. Fakat Brezilya'da kalede Dida, onun önündeki bir dönem Beşiktaş forması giymiş Ronaldo, ''vurdurmayın Aldair'e '' Aldair, Roberto Carlos, Ze Maria, Galatasaray'da oynamış Flavio Conceicao, Beşiktaşlı Müslüm baba Amaral, yeni yeni parlayan Ronaldinho, Atletico Madrid'in yıldızı Juninho (Pernambucano olanı değil ama) ve Bebeto. Yedeklerde Rivaldo, Savio ve Luizao göze çarpan isimler sadece.
90. dakikaya kadar 3-2 önde olan Brezilya, 90'da gelen bir gol ve 94'teki altın gol. Nijerya'nın altın jenerasyonu. O ayrı bir yazı konusu. Çünkü o dönem olimpiyatlar bitmeden Amokachi'yi kadrosuna katan Beşiktaşlılar bu maçla birlikte kahrolmuştu. Brezilya'yı geçen Nijerya finalde Arjantin ile eşleşmiş ve Amokachi'nin gelişi yine ertelenmişti. Dedik ya Nijerya kadrosu da başka bir yazıya kalsın artık. İyi seyirler...

6 Ocak 2012 Cuma

BUNDAN İSTİYORUM


Çocukluğumuz sadece kırlarda bahçelerde top koşturmakla geçmedi elbette. Arada bir kendi oyunlarımızı uydurduğumuz, kar yağmasını sabırsızlıkla bekleyip kartopu savaşları yaptığımız da oldu. Ama yine de toptan ve futboldan kopamadık elbette. Özgür'e Yunanistan'daki dedesinden gelen hediye aslında tüm mahalleye gelmişti aslında. O futbol oyunu 20 kişiyi başında toplamayı başarıyordu aynı anda. Gazozuna turnuvalar mı düzenlemedik, tepesinde az mı sabahlamadık. Bundan istiyorum şimdi. Aynısı olmasa da olur. Yeter ki hareket olsun, yeter ki içinde futbol olsun.

30 Aralık 2011 Cuma

NE MUHTEŞEMSİN HAGI


Blog takip edenlerin yaş ortalaması genç olduğu için çoğu kişi hatırlamaz belki de 1994 yılında Amerika'da düzenlenen dünya kupasını. Fakat benim çocukluğumun en güzel anılarından biridir o kupa. Yeşil sahayı görünce mest olan ben Amerika'daki saat farkından dolayı günün hemen her saati televizyon başında alırdım soluğu. Malum tek kanal, diğerleri yavaş yavaş türemiş ama ilk sırada tabii ki TRT var. O zaman kumanda yok. Tüplü televizyonda elden değiştiriyoruz kanalı. Gerçi değiştirmiyoruz bile çünkü sürekli dünya kupası maçı var televizyonda adeta futbol sevmeyen, izlemeyen babama inat. O zamanlarda dünya kupası için tuttuğum bir harita metod defter vardı hatta. Maçların fotoğrafını koyduğum, notlar tuttuğum. Şimdi nerede, tozu bile kalmadı belki de.Yani o dönemin amatör blogu bi nevi.
O kupaya dair aklımdan çıkmayan anı Baggio'nun finalde kaçırdığı penaltı değil, Romanya'nın Arjantin'i 90.469 kişinin izlediği Rose Bowl'daki 3-2 mağlup ettiği maçtı çoğunun aksine. Hagi ve arkadaşları doping nedeniyle safdışı kalan Maradona'nın tayfasına futbol dersi vermişti adeta. 1994'te izlediğim, keşke bizde olsa dediğim Hagi de sanki sesimi duymuşcasına 2 sene sonra Florya'da almıştı zaten soluğu. Keşke başka bir şey isteseymişim demiyorum, asla demedim, demeyeceğim de.
Muhteşemdin Hagi, hala da öylesin...

BANA MUTLULUĞUN FOTOĞRAFINI ÇEKEBİLİR MİSİN ABİDİN?


Gerçi burada çekilmişi var. Bu ne güzel bir fotoğraf karesidir böyle. Eskiyle yeni harmanlamasını oturtuyor takımda Fatih Terim. Taffarel'inden Ceyhun Gülselam'ına kadar herkes aynı karede aynı güzel yüz ifadesiyle. Birliğin, kenetlenmenin, başarının fotoğrafıdır bu. Hepsini birleştirince play-off sonunda şampiyonluğun fotoğrafıdır bu. Abidin Dino mutluluğun resmini çizebilmiş mi bilmem ama bu kareyi yakalayan fotoğrafını çekebilmiş orası kesin.

29 Aralık 2011 Perşembe

BENİ DE ALIN!...


Maç öncesi futbolcular galibiyet yemini ediyorlar. Ama o da ne? Dışarıda kalan biri var. Kızdırmışlar maskotu. Yapmayın çocuklar...

28 Aralık 2011 Çarşamba

FORZA KAZMA


Kuveyt Ligi'ni bilmeyiz, izlemeyiz, takip de etmeyiz. Ancak iddaacılar bakar ucundan kıyısından. İşimiz icabı da olsa futbolla iç içeyiz. Tabii ki sadece ülke sınırları değil, bazen kıtaları okyanusları aşıyoruz. Kuveyt de bizim coğrafyaya pek uzak değil aslında ama futbol anlamında arada ülkeler değil kıtalar var denebilir.
Gelelim sadede. Aslında çok şaşırtıcı bir şey yok ortada. Takımın adı Kazma sadece. Ülkemizden bir takımla eşleşmesi de imkansız gibi bir şey. Ancak özel bir maç olacak vs. Ya da zengin bir Kuveyt petrol şeyhi bizden bir takımı alacak da böyle bir karşılaşma organize edilecek falan biraz hayal dünyası oldu. 2011 Emir Kupası'nı da şu an ligde lider bulunan Al Kuwait'i 1-0 yenerek kazanmışlar.Kazma şu an liginde 16. hafta sonunda 5. sırada. 8 galibiyet 3 beraberlik 5 mağlubiyeti var. 28 gol atmış, 18 gol yemiş. 27 puanı var. Bu arada Arapça bilmiyorsanız sitelerini girip bakıp fantezi de yapmayın. Gereksiz bilgi mi? Evet gereksiz bilgi. Ama cepte bulunsun. En azından Kazma diye bir takımın varlığından haberdarız artık. Dağılabilirsiniz...

27 Aralık 2011 Salı

BEN KURTARDIM!


Kritik kurtarış yapan kalecinin havası başka kimsede yoktur. İster mahalle maçı, ister halı saha maçı, ister okul maçı, isterse de Şampiyonlar Ligi finali olsun. Hiç farketmez. Sahadaki ayak oyunlarına eliyle dur diyen isimdir kaleci. Herkesin dünyası yuvarlakken, onun dünyası 7.12'lik bir dikdörtgenden oluşur. Kader ağlarını hem hayatta, hem de tam arkasında örmüştür ona. Eldivenlerinde ismi bile yazsa, havalı da dursa o yalnız adamdır. Tektir. Onun için arkasında 1 yazar. Sahada 10 futbolcu her yerde oynarken bir tek o kalesinden başka mevkide oynayamaz maç içinde. Bu yüzden kaleci tektir, kaleci mühimdir.
Fotoğrafta Club Brugge kalecisi Jorgacevic var. Uzatma dakikaları oynanan, takımının 1-0 kazandığı maçta, uzaktan gelen bir topu başarıyla tutmuş, hakim olmuş ve elinde tuttuğu 3 puana sımsıkı sarılmış yaptığı güzel kurtarışın tadını çıkarıyor, hakl gururunu yaşıyor. Bundan daha güzel bir mutluluk olabilir mi sizce?

GALATASARAY-FENERBAHÇE MAÇI ÖNCESİ GÜZEL BİR KARE


7 Aralık'ta oynanan Galatasaray-Fenerbahçe maçı öncesi saatler öncesinden stattaydım. Soğuk hava ve yağmura aldırış etmeden binlerece taraftar da tribünlerdeki yerlerini çoktan almışlardı. Basın tribünündeki her zaman maçları izlediğim radyo anlatım yerinde kurulmadan önce TRT ve NTVSPOR'daki radyocu arkadaşlarla bir hatıra fotoğrafı çektirdik.
Soldan sağa; Ahmet Özölçer (NTVSPOR radyo teknisyeni), bendeniz, Hünkar Mutlu (TRT maç spikeri), Atilla Özdal (NTVSPOR radyo teknisyeni) ve Ali Ferahbot (NTVSPOR spikeri)...
55 bin Galatasaraylının olduğu maçı Atilla ve Ahmet gibi iki Fenerbahçeli arkadaşımla yanyana izlemek de benim büyük başarım olarak kayıtlara geçsin bari.

26 Aralık 2011 Pazartesi

NE GÜZEL MAÇTIN SEN


Şampiyonlar Ligi eskiden daha mı keyifliydi yoksa bana mı öyle geliyor. Ya da bundan 13-14 sene öncesine kadar futbol daha bir estetikti de, şimdi mi sistemlerle birlikte heykelleşmeye başlıyor. Manchester United-Barcelona maçı. 1998-1999 sezonundan. İki takımın o dönemki kadroları şimdikinden kat be kat daha önde bana göre. Ve öyle muhteşem bir oyun ki kimin kazanacağı belli değil. Sözü fazla uzatmamak lazım. Maçın özeti her şeyi anlatıyor zaten. İşin garibi Manchester United'ın gollerini atan Giggs ve Beckham hala oynarken, Scholes da geçen sezona kadar o kervandaydı.
Kim ne derse desin ben o günleri özledim.

ADAM GİBİ ADAM ARDA TURAN



Seveni vardır, sevmeyeni çoktur bilemem ama şu hareket bile ne kadar büyük bir kalbi olduğunu gösteriyor Arda Turan'ın...

TANJU ÇOLAK GALATASARAY'DA


Tanju Çolak 1987'de Kalamış'ta kendini Galatasaraylı yapan sözleşmeyi imzalıyor ve ardından gazetecilere bu pozu veriyor. Aradan belki 24 sene geçti. Belki bu fotoğraf çoğu kimse için pek bir şey ifade etmiyor ama ben ve benim gibiler için çok önemli. Çünkü o imza ile bir çok çocuk da kendisini sarı kırmızılı renklere bağlayan sözleşmeye gönülden imza attı. Kişiliği bir tarafa, golcülüğü kesinlikle tarışılmazdı. Çok büyük golcüydü Tanju çok...

24 Aralık 2011 Cumartesi

ŞİRKET MAÇI

8 NUMARA


Kim bu futbolcu muhabbetine girmeyeceğim. Bilen bilir. Galatasaray'ın en verimli forvet ikilisi Hakan Şükür ve Saffet Sancaklı'ydı bir dönemler. Sonrasında Saffet'in ayrılışı olaylı oldu ayrı mesele. Fotoğraftaki 8 numaralı abimiz de Saffet Sancaklı'nın ta kendisi. 1995 yılında deplasmanda oynanan Sparta Prag maçından bir fotoğraf karesi bu da. O Sparta Prag ki kadroyu görünce titreyerek kendinize geldiğiniz bir takım. Kouba'i Nedved, Nemec, Repka, Koller, Lokvenc gibi isimleri barındıyordu kadrosunda. Nitekim Galatasaray'ı sahalarında ilk maçta 3-1 mağlup etmişler, ikinci maçtaysa kaleci Nezihi'nin ikramı Nedved'in golüyle turu rahat rahat geçmişlerdi. Artık bu pozisyon nasıl gerçekleşti bilemeyiz ama Saffet'in tersine döndüğü gerçek...

23 Aralık 2011 Cuma

NE GÜZEL BİR KAREDİR


İtalya'da düzenlenen 1990 dünya kupasının finali. Arjantin ve Almanya karşı karşıya. Maradona ve Matthaus para atışı sırasında birbirlerine gülümsüyor. Roma tribünlerinde dalgalanan güzeller güzeli ay yıldızlı al bayrağımız da bu güzel kareye anlam katıyor

HAKEME GEL


Fotoğraf yakın zamandan. SAFF Kupası yani Güney Asya Kupası finalinde Hindistan ve Afganistan ekipleri karşılaşıyor. Ev sahibi Hindistan turnuvanın başından beri kasıp kavuruyor önüne geleni deviriyor. Finalde rakip Afganistan. İki takım sahaya çıkarken karşılaşmanın Singapurlu hakemi Sukhbir Singh'de gözler. Kafasındaki beremsi şeyin özel bir ismi vardır kesin ama ben bulamadım. Bulabilen de beri gelsin.
Bizim Singapurlu hakem maçın ilerleyen dakikalarında da alıyor eline satırı Afganistan'ı başlıyor doğramaya. 63. dakikada önce haksız bir penaltı, ardından sırf itirazdan Afganistan kalecisini peşpeşe iki sarı kartla oyundan atıyor. Tabii 8 dakika duruyor oyun. Sonrasında penaltıdan golü buluyor Hindistan ama Singh, nizami penaltıyı iptal ediyor. İkinci penaltıda golü bulan Hindistan 10 kişi kalan rakibi karşısında farka gidiyor ve 4-0 kazanarak kupaya ulaşan taraf oluyor.

Ukrayna'da kalecilerin ponponlu bere taktığını görmüştük ama bir hakemde ilk kez böyle bir aksesuara şahit oldum böyle de bir gerçek var tabii...

ÖZLEMEDİM DİYEN?



Yalan söyler...

22 Aralık 2011 Perşembe

SU MOLASI


Küçükken mahalle maçlarında süremiz yoktu. Beşte devre onda biterdi. Saat yoktu ki kolumuzda saat tutalım. En pratik yol da buydu zaten. Bir de devre arası su molası. O zaman da ekseriyetle evi en alt katta olan - o zamanlar İstanbul'da musluktan su içilirdi gayet- bir Şaşal su ve bardak ile (Şaşal kültürü vardı yahu)gelir bütün topçuları sulardı. Sonra da ikinci devreye kaldığımız yerden devam ederdik.
Süper ligde ilk yarı bugün itibariyle sona erdi. Takımlar su molası verecek ama sadece 2 hafta. Göz açıp kapayıncaya kadar geçecek yani. Hafta arası ara verilen lig yine bir hafta arası maçlarıyla başlayacak. 3 Temmuz'dan beri yazmak ve konuşmak o kadar yordu ki sanırım bizim de biraz mola vermemizin zamanı geldi. Ama bu blog anlamında değil iş yoğunluğu anlamında sadece. İlk yarıyı lider tamamlayan Galatasaray bakalım play-offlara kadar bunu sürdürebilecek mi bunu zaman gösterecek ama ben bir futbol dilencisi olarak sadece ve sadece güzel futbol istiyorum. Bir de Ayşe tatile çıkmasın, otursun artık mümkünse evinde...

9 Kasım 2011 Çarşamba

İLERLEYİN ARTIK


Yıl 2011, formalar hala Tekel 2000. Arkadaş biraz ilerleyin, çağa ayak uydurun ne bileyim. Millet 20 yıl önce giydiği formayı hatırlamıyor, Monaco ısrarla aynı modelden devam ediyor. Gerçi istikrar mı evet istikrar. Ama bu kadarı da fazla. 2. ligdesiniz diye gözümüz üzerinizde değil sanmayın sevgili Monacolular. Hatıranız hala derinlerde bir yerlerde.

31 Ekim 2011 Pazartesi

KİM BU KALECİ?


Doğru cevabı veren ilk kişiye Sabri Ugan'ın yazdığı Arda Turan kitabını hediye ediyorum. Üstelik imzalı... Cevapları alalım. Kim bu kaleci?
Not: İpucu yok:)

Tek ve doğru cevap Metonet'ten geldi. ''Şanver Göymen-İzmir Atatürk Stadı/Türkiye-Romanya maçı doğru cevap''
Eskiden buralarda bir soru soruldu mu tahminler yağardı. Anladım ki bloglar bitmiş microbloglar almış başlını yürümüş. Gerçi bu saatte millet kaçıncı uykusundadır kimbilir. Adresi maile alayım Metonet. Kitabın en kısa zamanda elinde bil;)

2 Ekim 2011 Pazar

İŞTE YENİ ALİ SAMİ YEN!

Bu saatte arşivlere bir dalayım dedim. Çok net hatırlarım, Aktüel dergisi 1998 yılında Galatasaray cdsi vermişti ek olarak. O dönemler cdler pek yaygın değil tabi o amatörce hazırlanan görüntüleri tekrar tekrar izlerdik. Tam 13 yıl olmuş. O dönem Faruk Süren yönetiminin projesi YENİ ALİ SAMİ YEN STADI gündemdeydi. Şu anda yerinde yeller esiyor ama 1998 yılında bugünlere modern bir stat bırakılacağı vadedilmişti. Türk Telekom Arena hesapta bile yoktu. Düşünmesi bile güzeldi yıllar önce. Şimdi ise önünden geçerken gözlerin içine akan iki damla yaş oldu Ali Sami Yen...

6 Ağustos 2011 Cumartesi

VECİHİ vs CHIVU


Şahsi fikrim, Vecihi'yi tek geçerim. İsimlerin harfleri bile aynı neredeyse.

5 Ağustos 2011 Cuma

SON DURAK ''SPORTİVİ''


Aslında çok ani gelişti her şey. Bodrum dönüşü canlı yayın esnasında çalan telefonun diğer ucundaki isim sonsuz saygı duyduğum ve asla kıramayacağım bir isim yani Gökhan Telkenar olunca ''Alo'' dediğimde o iş olmuştu zaten. Sonrasında kendimi SPORTİVİ ailesinin içinde buluverdim işte. Tabii ki Gökhan Telkenar'ın yanısıra değerli meslektaş ve dostlarım Yusuf Kenan Çalık ve Alper Üstündağ ile aynı havayı solumak, emek vermek benim için büyük bir onur kaynağı dedim ve gelen haber müdürlüğü teklifini tereddütsüz kabul ettim. Bir serüven başladı Allah utandırmasın çok emek veriyoruz. Umarız emeklerimizin karşılığını mutluluk ve iç huzuru olarak geri alırız.
Yoğun bir tempoda başladı SPORTİVİ benim adıma. Günlük haberlerin yanısıra yeni program hazırlıkları da cabası. 3 yeni programla önümüzdeki haftadan itibaren fırtına gibi bir giriş yapmaya hazırlanıyorum. Bu programlardan biri BLOGTİVİ olacak. BLOGTİVİ'de spiker arkadaşım Şeyda ile birlikte her hafta bir blog yazarını ağırlıyor ve blogları ele alıyoruz. Gündemi konuşup, farklı içeriklerle spordan konuşuyoruz. İlk program konuğum severek takip ve takdir ettiğim KLASİK FUTBOL blogun yazarı sevgili Kaan Kavuşan. Programın gün ve tarihi hakkında bilgilendirmeyi yakında yapacağım. Ayrıca bana gelen mailleri de tek tek incelediğimi ve en kısa zamanda dönüş yapacağımı, tüm blogger arkadaşlara programda yer vermek istediğimi belirtmeliyim. Siz de bir gün programa konuk olarak katılabilirsiniz.

Diğer program ''ANILARIM''. Bunun içeriği şimdilik sürpriz olarak kalsın. Eminim çok keyif alarak izleyeceksiniz.

Ve son olarak da ''AVRUPA'DAN FUTBOL'' programında her hafta Avrupa liglerini değerli bir konuğumla ele alacağız. Maçların özet görüntüleri, takımların son durumları en ince ayrıntısına kadar ''AVRUPA'DAN FUTBOL'' da olacak.

Evet fazla reklam yaptım farkındayım. Şimdi iş zamanı. Çalışalım. Her türlü değerli fikrinize açık olduğumu da belirtmek istiyorum.

Sevgiyle kalın...

29 Haziran 2011 Çarşamba

ŞİMDİ REKLAMLAR

Hep futbol yazacak değiliz ya biraz da kafa dağıtalım istedim. Sabah mesai erken malum. Son postu da atıp, reklama girip öyle kapatalım geceyi. Cem Yılmaz tartışmasız Türkiye'nin en büyük komedyeni. Üzerine katarak gidiyor. Ama bu GİTT reklamı bambaşka, muhteşem ötesi. Desportivo'nun kepenkleri bugün kapanıyor. İyi seyirler. Adios...

CLAUDIO LOPEZ'DEN SEVGİLERLE


Şampiyonlar Ligi'nin en güzel gollerini izlerken takıldı gözlerim Claudio Lopez'in golüne. Tarih 21 Eylül 1999. Valencia deplasmanda PSV'nin konuğu.O zamanlar ya uzaktan sevdiğim için, ya da futbolcular daha kaliteli olduğu için bambaşka bir keyif alırdım futboldan. Yalan yok şimdi öyle değil. Claudio Lopez vardı mesela. Evinden vursa bile kaleyi bulurdu o derece. Bu golü anlatmaya, tarif etmeye gerek yok. Görüntü herşeyi anlatıyor.

TAFFAREL VS TIM MCMANUS


OZ'u bilen bilir. Bana göre şimdiye kadar izlediğim en iyi dizidir Spartacus'le birlikte. Tım McManus da OZ'daki en sağlam karakterlerden biriydi elbette. Cool tavrıyla, ölüm rekorunun kırıldığı diziyi başından sonuna kadar götürmeyi başardı. Bugün gazetelere ve internet sitelerine düşen haberde Galatasaray'ın yeni kaleci antrenörü Taffarel'in Internacional kalecisi Lauro ile anlaştığı haberin fotoğrafına yer veriliyordu. Tel örgüler arkasındaki Taffarel'i görür görmez aklıma OZ dizisinde Terry Kinsey'in canlandırdığı Tim McManus karakteri geldi. Ya da ben çok benzettim ne bileyim. Haksız da sayılmam hani? Bilemedim...

GALATASARAY'IN 1996-2000 UNUTULMAZ GOLLERİ

O dönemi yaşayanlar bilir. 4 sene üstüste şampiyonluk ve Avrupa arenasında tarihi başarılar. Bu zaferleri getiren goller de birbirinden değerli tabii. Arşivi, tozlu rafları karıştırırken bu videoyu buldum. Kendi halinde durması bir anlam ifade etmiyor, paylaşmak gerek. Buyursunlar efendim 1996-2000 yılının en anlamlı golleri...

ÇOK YAVAŞ ÇEKİM


Star Spor'dayken gollerin tekrarını verirken bazen özet süresini doldurmak için slowları abartır 20 ile falan okurduk. Televizyoncu olanlar anlar, ama olmayanlar da bir fikir sahibidir az çok. 50 ile okuyunca normal görüntü hızının yarısı, yani o aşina olduğumuz ağır çekimdir. Fakat 20 ise bitmek bilmeyen, ömür yiyen, kaplumbağavari bir görüntü akışıdır. Zafere giden yolda çektiğimiz çile kutsal olduğu için çaktırmadan da olsa bazı golleri 20 ile okur, çok yavaş olmuş diyene güzel goldü millet sindire sindire izlesin derdik. Yerse...

28 Haziran 2011 Salı

SİVİL HAYATTA KARŞIMA ÇIKMA BİRİNDELLİ


1998-1999 sezonunda Galatasaray'ın Şampiyonlar Ligi'ndeki ilk maçı deplasmanda Juventus ile. Grasshopers'a sahayı dar etmiş Şampiyonlar Ligi'ne adım atmışsın ilk maç deplasman rakip Juventus. Uğursuz Inzaghi kendisinden beklenmeyecek bir biçimde harika bir voleyle 17. dakikada açıyor perdeyi. Şanssızlık işte. Ama teknik direktör de Fatih Terim, parola da pes etmemek olunca durmuyor deli yüreği Galatasaray'ın tabii. Hakan Şükür ile açılan gol perdesini Ümit Davala ceza sahası dışından taçlandırıyor. Galibiyet adeta geliyorum diyor. Galatasaray deplasmanda 10 kişi kalan Zidanelı, Del Pierrolu Juventus'a sahayı dar ediyor. Taa ki o Birindelli denen meymenetsiz sahneye çıkana kadar. Maç boyunca tek olumlu hareketi olmayan Birindelli diye biri kafayla topu ağlara gönderiyor, skoru beraberliğe taşıyor. Zaten galibiyet mucize, tekrar yakalamak da imkansız hale gelince deplasmanda alınan 1 puan da altın değerinde. Aradan 13 sene geçti. Hala içimden ''acaba Birindelli o golü atmasaydı?...'' diye geçirmiyorum değil. Eminim ki bir çok Galatasaraylı da bu soruyu kendine sormuştur ve hala soruyordur. Ama olacağa çare gelmiyor işte. Orada aslan gibi Zidane dururken Birindelli duruyor ve kafayı vuruyor.
Juventus'te geçen 11 yılın ardından soluğu memleketi Pisa'da almış oradaki 1 senenin ardından kariyeri de Valle del Giovenco diye bir takımda 2010 yılında noktalamış bizimki. Akabinde Zambiya milli takımında yardımcı antrenörlük dönemi var ama kısa süre sonra onu da bırakıyor. Şimdilerde ne halt ediyor bilinmez ama bir çok Galatasaray taraftarının O'nu iyi yadetmediği kesin.

O golü atmayacaktın Birindelli!!!
Seni hiç sevmiyorum Birindelli!!!
Sivil hayatta karşıma çıkma Birindelli!!!

http://www.youtube.com/watch?v=YRD2SUUrrLc

26 Haziran 2011 Pazar

HİLE HURDA



Kaldı mı artık böylesi? :)

GEÇMİŞE ÖZLEM


Blogu ilk açtığımda bir masam, bir sandalyem, bir de parlak fikrim vardı. He bir de hevesim vardı tabi. Star TV Spor Servisi'nde mesai harcarken, o değerli mesai arkadaşlarımla aramızda futbol sohbetlerimiz eriyip gitmesin, kalıcı olsun diye kafadakileri nete aktarmaya karar vermiş, bunun da en güzel yolunun bir blog olacağını düşünmüştüm. Tam 1 sene boyunca sadece okuyup öyle takip etmiştim blogları. Haddime değil diye düşündüm, genç arkadaşlar, medyanın dışındakiler daha amatörce ama özenerek yazıyorlardı. Bizim işimizin bir parçası futbol olduğu için özensiz olacağını düşünerek bulaşmamıştım hiç. Çünkü bu, bloglarda değerli fikirlerini paylaşan arkadaşlarımıza bir saygısızlık olurdu. Fakat sonra düşündüm ki belki benim de katkıda bulunacağım bir kaç şey vardır elbet. Dedim ve blog olayına giriştim. Herneyse bu hikaye uzar da gider...En nihayetinde Desportivo 2 yılını doldurdu. Okuyan, gören, takip eden, yorum yazan, görüş bildiren herkese derinden sevgilerimi yolluyor, kaldığım yerden devam edeceğim diyorum.Geçmişe özlem diye attım başlığı. O özlem her an artarak devam ediyor hiç eksilmeden. Çocukluğumda Florya'ya gittiğimizde tesislerin o demir kapısı ardına kadar açık olur, antrenman olmasa bile Florya tesislerine girer antrenman sahasına şöyle bir bakar giderdin yolun oralara düştüyse. Şimdi bırak taraftarı, basına bile kapalı bütün idmanlar. Fakat o dönemler 1994-1995 yılları herşey bir başka güzeldi sanki. O hava tekrar yakalanır mı bilinmez ama dönemin kaptanı Tugay'ın antrenmanı izlemeye gelen taraftara şeker tuttuğu şu tablo bile bir daha tekrarlanmaz gibi geliyor bana. Bu fotoğraf aslında biraz da benim okurlarıma tekrar dönmeme de benziyor denebilir. Yeniden hoşgeldiniz diyorum kaptan Tugay vasıtasıyla ve şeker tutuyorum...

Eeee nerede kalmıştık?

26 Mayıs 2011 Perşembe

GOOL DİYE DİYE


Yazamadım bloga uzun zamandır. Elim hep gider gider de kalır oldu. Spor haberlerinden normal insan haberlerine geçtiğimden beri de sadece Twitter'dan takip eder oldum sporla özellikle futbolla ilgili gelişmeleri. İşte her sabah bültende de bir 15 dakika spor gazetesi okuyoruz da oradan biliyoruz artık. Bir zamanlar spor gündeminin kaynağı, Şampiyonlar Ligi'nin kalbindeyken acımasız poyraz farklı bir mezraya attı gitti bizi. Olsun şikayetçi değiliz herdaim şükür halindeyiz.
Elimden geldiğince, vakit buldukça kitap okumaya gayret ediyorum. Özellikle futbol konusunda uzman isimlerin neler yazdığına, geçmişte neler yaptığına dikkat kesilen ben geçtiğimiz günlerde Beyazıt'ta kitapçıları dolaşırken bir hazine buldum. Evet hazine. Çünkü bunun başka bir sözlük karşılığı yok. Meğer Halit Kıvanç ağabeyimizin 1983 basımı olan ''Gool Diye Diye'' isimli böyle bir kitabı varmış da benim haberim yokmuş. Aç kurt gibi kaptım hemen. Halit ağabey hayatını öyle güzel futbol soslarıyla süslüyor ki büyük bir keyifle okuyor ve tavsiye ediyorum.

Oradan da ufak bir anekdot aktarayım;

1961 yılında Fenerbahçe, FC Nürnberg ile Avrupa Kupası maçında karşı karşıya geliyor. Skor önemli değil. Fenerbahçe eleniyor. Maç sonrası Halit Kıvanç Fenerbahçeli yöneticiler ile birlikte oturuyorlar. Onlara eşlik eden ünlü bir isim var. 1954 Dünya Kupası'nda Almanlara kupayı kazandıran teknik adam Sepp Herberger. Halit Kıvanç'ın o dönemde kendisiyle tanışıklığı var ve yöneticiler ile arada tercümanlık görevi üstlenmekte.
Fenerbahçeli yönetici Orhan Ergüder, Halit Kıvanç'a döner ve şöyle der; ''Halitçiğim bizim yönetim kurulu arkadaşlarımızın bir ricası var. Herberger'den bir Alman antrenör tavsiye etmesini rica ediyoruz. İletir misin?''

Halit ağabey de aynen iletiyor. Bunun üzerine Herberger dinler dinler ve hafifçe eğilip Kıvanç'a şöyle der; ''Bu söyleyeceklerimi sakın tercüme etme. Sizde futbolu bırakan eski sporcular ne yapıyor? İntihar mı ediyorlar? Yoksa memleketten mi kaçıyorlar?''...

Halit Kıvanç şaşırır. Kurt hoca devam eder. ''Bir Alman'ı en iyi bir Alman anlayacağı gibi bir Türk'ü de en iyi bir Türk anlar. Onun için size tavsiyem futbolu bırakan eski yıldızlarınızı hoca olarak kullanın.''

Aradan tam 50 yıl geçti. Herberger'in sözleri günümüzde ders olacak nitelikte. Sanırım Türk futbolu da dersini aldı ve Şota dışında yabancı hoca yok. Gerçi Şota da zaten bizden sayılır.

1 Mayıs 2011 Pazar

ÇİFTE MARKAJ


Lig TV muhabiri Can Karyağdı Avni Aker Stadı'nda Trabzonspor-Gaziantepspor maçı öncesi canlı yayında kadroları bildiriyor. O sırada yanındaki sevimli hamsiler de Trabzon'da düzenlenecek European Youth Olympic Festival yani Avrupa Gençlik Olimpiyatları'nun sevimli maskotları. Merak edenler için belirtelim organizasyon 24 Temmuz'da start alıyor. Bizim sempatik hamsiler (hamsinin sempatiği mi olurmuş demeyin) maç öncesi tribünleri doldurmakla görevli fakat ekranda arz-ı endam etmek de cazip gelmiş olsa gerek tribünlere oynamayı bırakıp Lig TV kameralarına işte böyle poz vermişler.

2 Nisan 2011 Cumartesi

BİR JÜBİLE MASALI


Uğur Tütüneker hala bir çok Galatasaraylının adını sevgi ve saygıyla yadettiği, sarı kırmızı formayı hakkını vererek yıllarca taşımış bir isim. Jübilesi Fatih Terim'in ilk senesi 1996 yılına denk gelir. Hagili Galatasaray o dönemki sahası Ali Sami Yen Stadı'nda Monaco'yu ağırlayacaktır. Jübile maçlarında jübile yapan futbolcu en fazla 10-15 dakika forma giyer bilindiği üzere. Maçtan önce soyunma odasında Fatih Terim ve Uğur Tütüneker arasında şöyle bir diyalog geçer;

Fatih Terim: Uğur kaç dakika oynarsın takriben?

Uğur Tütüneker: İlk 45 dakika oynarım hoca.

Fatih Terim: E bırakmasaydın.

1 Mart 2011 Salı

NEREDE KALMIŞTIK?


Mezuniyet durumları nedeniyle epeyce bir nadasa bırakmıştık blogu. Sağolsun M.Y yokluğumuzda biraz suladı da hala daha kurumadı içerik. İstenmeyen, uzunca bir ara oldu farkındayım. Kaldığımız yerden daha da sağlam bir şekilde devam etme kararı aldık fakat bu sıralar da bloggerda bir sorun var. Umarım bir sıkıntı olmaz da Desportivo'ya hakettiği değeri tekrar kaldığımız yerden verebiliriz.
Bu arada ufak bir not. Geçtiğimiz ay internette yayınlanan Evo's Angels isimli dergi benimle bir röportaj gerçekleştirdi. Nacizane kendimizle ilgili soruları cevaplandırdık biz de. Okumak isteyenler linke tıklayarak bu röportaja ulaşabilir.
Önümüzdeki günlerde bol futbol dolu içerikle yeniden karşınızda olacağız. Kaldığımız yerden aynen devam...

2 Şubat 2011 Çarşamba

DOĞUMGÜNÜN KUTLU OLSUN BABA


Beni sadece 1 kez üzmüştü Metin Oktay. O da bundan yıllar önce kaybettiğimiz trafik kazasında. Henüz 9 yaşında bir çocuktum, o kadar yazılı görsel kaynağımız da yoktu ama biliyorduk Metin Oktay ruhunu. Çünkü bizi bu renklere bağlayanlar, O'nun futbolculuk dönemini yakından yaşayan ve renklere bağlılığı Metin Oktay ile misyon edinenlerdi. Kardeşim ve bana futbolu sevdiren Mehmet amca bir oğlu olsa adına Metin koyacak kadar koyu bir Galatasaraylıydı. Ve bize O'nu Mehmet amca anlatmıştı. O yüzden 9 yaşında bir çocukken hüngür hüngür ağlamıştım Metin Oktay'ı kaybedince. Yaşasaydı bugün 75 yaşında olacaktı. Ama şimdi O'na hem doğumgünün kutlu olsun, hem de toprağın bol olsun diyoruz.

''Sarı-Kırmızılı renklere küçüklükten beri hayrandım. Galatasaray İzmir'e geldiğinde okuldan kaçar, maça giderdim. Bence Galatasaraylılık din gibi, mezhep gibi yerleşmiş, köklü bir inançtır. Galatasaray'ı işte bunun için tercih eder ve Galatasaraylılığımla her zaman gurur duyarım.''

FORMAYA GEL VOL.2


Sırada Amerikan Ligi MLS'ten isim erozyonuna uğrayan bir takımın, Kansas City Wizards'ın mazide kalmış bir forması var. Sözkonusu takımın şu anki ismi Sporting Kansas City. 1995 yılında kurulmuş çiçeği burnunda bir takım aslında. 15 yıl Kansas City Wizards ismini taşıyor, Kasım 2010'da ise Sporting Kansas City ismini alıyor. Yukarıdaki forma da beyefendilerin 1999-2000 sezonu iç sahada giydikleri forma. Gökkuşağından bozma ve dalgalı olması da rakiplerin kafasını karıştırmak için tasarlanmış olsa gerek. Ama bunu tasarlayan arkadaş öncesinde ne içmiş merak da etmiyor değilim hani.

GÜNDÜZ TEKİN ONAY'I RAHMETLE ANIYORUZ


İlla ölüm veya doğumgünü yıldönümü olması gerekmez bir insanı anmak için. Dünya gözüyle tanımak istediğim bir insandı, toprağı bol olsun. Dün akşam İZ TV'de hayatını anlatan bir belgesel izledim ve gözlerim doldu. Futbola adanan koca bir ömür. Gündüz Tekin Onay gibi insanlara ihtiyacı var futbolumuzun. ''Ekmek paramı kazanmak için şu topun kaleye girmesini 40 yıl bekledim'' diyordu bir cümlesinde. Duygulanmamak elde değil. Toprağı bol olsun Gündüz Hocanın.

Hayat felsefesini ve gençlere önerilerini tek bir cümlede özetliyordu Gündüz Hoca;

''Topu kalbinize yakın tutun.''

VEFA KONYA'DA BİR SEMT İSMİ DEĞİL


Bilindiği üzere Konyasporlu futbolcu Branimir Poljac trafik kazası geçirip futboldan uzak kalmıştı. Ülkesine dönüp tedavisini sürdüren futbolcusuna Konyaspor sahip çıkmış ve Bank Asya 1. Lig şampiyonluk kupası ile birlikte şampiyonluk primini tedavi gördüğü Norveç'teki klinikte vermişti. Bununla da kalınmayıp takım otobüsüne Poljac'ın dev resmi basılarak tam bir vefakarlık örneği sergilenmişti. Bu tabloyu görüp duygulanmamak elde değil. Dünya Fair Play Konseyi ve Dünya Spor Yazarları Birliği de bu manzaraya seyirci kalmayarak Dünya Fair Play Ödülü'ne Konyaspor'u layık görmüş. Keşke her zaman böyle güzel tablolar görebilsek ve futbolun sadece saha içinde oynanmadığını anlayabilsek.
Küme düşmek hiçbir şey, insanlık her şey...

31 Ocak 2011 Pazartesi

KIRMIZI VE MAVİ


Hani nerede kaldı Liverpool aşkı? Bu kadar mıydı? Zamanı geldi asla yalnız yürümedi ama turnusol kağıdı gibi bir gecede renk değişiverdi. Kırmızıdan maviye terfi etti. Gerçi O iki renge de yabancı değil. Atletico Madrid'de oynarken kırmızıyı da maviyi de iyi bilirdi. Şimdi de ikisini birleştirdi. Don't panic!!!

30 Ocak 2011 Pazar

AMAN DİYEYİM BEN SANA!!!


Panathinaikos ligde Olympiakos'u takibe devam ediyor. 1 maç fazlayla da puan farkını 4'e indirdiler. Yoncalar bu hafta sahasında Ergotelis'i ağırladı. Birbirinin kopyası iki golle de evine uğurladı. 6. dakikada gol perdesini açan Gilberto Silva arka direkte topa öyle bir uçtu ki az kalsın kafasını kale direğine vuracaktı. Ergotelisli futbolcu da golün üzüntüsünü bir kenara bırakmış heyecanlı gözlerle Gilberto Silva'yı izliyor.

28 Ocak 2011 Cuma

AJAX, HOLLANDALILAR VE SAVAŞ


Sevgili dostum Kerem Akbaş'ın hediyesi Ajax, Hollandalılar ve Savaş isimli kitabı okumaktan ve yakın tarihe tanıklık etmekten büyük keyif aldım. Okumaya fazla vakit bulamasam da bir aylık bir sürede nihayet kitabı bitirebilmeyi başardım. Simon Kuper fazla objektif olamasa da Hollandalıların 2. Dünya Savaşı'ndaki Yahudilere karşı olan tutumunu üstü kapalı bir biçimde eleştirmiş. Kitabın bazı bölgelerinde konuyla ilgili röportaj yaptığı eski Alman subaylara bile ne denli öfke duyduğunu çekinmeden ifade ediyor. Kuper, bu kitapta bilinenin aksine Hollandalıların 2. Dünya Savaşı'nda Yahudilerin koruyucusu değil arkadan vurucusu olarak bilinmesini misyon edinerek bunu futbol diliyle anlatıyor. Konu sadece Ajax değil elbette. Hollanda'nın belli başlı futbol kulüpleri ile Yahudilik arasında ilişki kuran Simon Kuper İsrail takımlarına da kitabında yer veriyor. Kitabın bir bölümünde Beşiktaş'ın da adı geçiyor.

25 Ocak 2011 Salı

CNNTÜRK EKRANLARI ARTIK DAHA NET


Star Spor'daki 2. yılımdı. Tüm spor servisleri ve kanalları (GSTV ve BJK TV'de bu gruba dahil) birleşmiş ve Doğan TV Center bünyesinde bir spor havuzu kurulmuştu. Deyim yerindeyse tam bir All-Star diyebilirdik kadroya. İlker Yasin önderliğinde tüm ekip harika işlere imza atıyor ve Şampiyonlar Ligi'nde Fenerbahçe'nin başarısıyla yoğun tempo bir saniye bile durmuyordu. Zamanla bazı kanallar ayrıldı farklı bünyelere geçti. Bazı spor servisleri lağvedildi vs. Şu an havuz sistemine aynen devam ediliyor. Oradakiler hala çok kaliteli ve Türkiye markaları. Ertem Şener ve Sabri Ugan da yıllardır Şampiyonlar Ligi'yle özdeşleşmiş Ronaldinho'yu Messi'yi bizlere sevmiş, ilginç bilgiler paylaşmış ve sesleriyle bizi o dünyanın en büyük turnuvasına ortak etmişti yıllardır Star ekranlarında. Fakat artık sadece Star ile sınırlı kalmayacaklar. Sabri Ugan sınırları aşıp CNNTÜRK'de Cumartesi günleri ekrana gelen Barış Kuyucu ve Uğur Meleke ile Sınırsız Futbol programına katılacak. Ertem Şener de bundan böyle CNNTÜRK spor haberlerinin yeni yüzü olacak. İki güzel insana da yeni serüvenlerinde sonsuz başarılar diliyorum.

HAGI Mİ? HAMİ Mİ?


Şimdi ikisini de çok net hatırladığım için kararsız oğlu kararsızım. Teknik olarak Hagi, hız olarak Hami der sıyrılırım işin içinden. Sizin fikriniz nedir merak etmiyor değilim hani.

24 Ocak 2011 Pazartesi

FORMAYA GEL


Meksika takımlarından Atletico Celaya'nın 1999-2000 sezonu giydiği deplasman forması. Üzerinde bir ben yokum. Her santimetrekaresinde bir yazı, çizgi, alaca bulaca falan. Öndeki LALA reklamı da cabası. Hadi maksat rakibin kafasını karıştırmak desek, insan kendi içinde çelişir. Gözün kamaşır takım arkadaşına pas veremezsin yahu. Bu arada Real Madrid'in efsane isimleri Emilio Butragueno, Hugo Sanchez ve Rafael Martin Vazquez gibi isimlerin vakti zamanında Celaya forması giydiklerini hatırlatalım.

Not: Türkiye'de JOMA'nın ürettiği formalardan bulabileceğimiz bir yer varmıdır? Varsa bilenlerin insaniyet namına bildirmeleri rica olunur.

TAŞKIN ABİ BEN BU DİREĞİ NAPİİM?


Cem Yılmaz'ın TT Arena reklamı hala hafızalarda. En yarıldığım sahnelerden biridir korner direği muhabbeti. Bin kez izlesem bile hala bıkmam. Köşe direkleriyle haşır neşir olan, gol sonrası sevincini gerek dans ederek, gerek formasını üzerine koyup bayrak yaparak, gerek tekme atarak kutlamalar yapan futbolcular çoğunlukta. Fakat hiçbiri Karl Heinz Riedle kadar samimi gelmiyor bana. 1996-1997 Şampiyonlar Ligi finalinde Borussia Dortmund, Juventus'u sahadan silerken ilk golün sahibi Riedle de gol sevincini korner direğini öperek kutluyordu. Çok büyük topçuydu çok...