3 Ekim 2009 Cumartesi

GEÇMİŞ OLSUN COŞKUN BABA


Hastaneye kaldırılmıştı Coşkun Özarı bir kaç gün önce. Tedavi süreci iyi geçmiş, kendini iyi hissediyormuş aldığımız bilgilere göre. Senin gibi duayenler, futbol adamları az kaldı bu ülkede. Sana ihtiyacımız var, geçmişler olsun Coşkun kaptan.

MAÇ ANILARI #2 TRİBÜNDE OLAMASAK DA...


Goztepemiz.net isimli blogun sahibi Ozan Işık yollamış yıllar öncesinden bir anısını. Oldukça keyifli ve geçmişe götüren bir yazı. Galatasaraylılar o maçta hayatının futbolunu oynayan Göztepeli tombul Göksel'i hala sevgiyle yadediyorlardır eminim.

''Selamlar kendi blogumda da yazdığım 2002 yılındaki Göztepe-Galatasaray maçıyla alakalı bir anımı paylaşmak istiyorum.
İzmir'den saygılar, sevgiler
Ozan Işık - Goztepemiz.Net

Göztepe'mizin süper ligde olduğu 2001-2002 sezonuydu. O zamanlar ben üniversite son sınıftaydım, kardeşimse üniversiteye yeni başlamıştı sanırım. Annemizin de amerikan desteğiyle kapalı istememize rağmen fazla yük olmamak için açık tribünden almıştık kombineleri.
Bir önceki yazıda bahsettiğim 3 Mart 2002 tarihindeki Galatasaray maçı gelip çatmıştı. Buca'dan atladık belediye otobüsüne ver elini Atatürk Stadı. Maçın başlamasına takriben yarım saat var, bilet gişelerinde ve turnikelerdeki insan kuyruğunu görünce "allahtan kombinemiz var" dedik. Kombineleri gösterip stadyum yerleşkesine (kompleks de deniyor) ve sonra da açık tribün turnike sırasına girdik. "Stada maç başladıktan sonra gireriz herhalde" diye düşünürken bir bağırış çığırış, ne oluyo falan derken kötü haber geldi, stad kapıları tribünler dolduğu için kapatılmıştı. Etrafta küfür eden, feryat figan bağıran, polisle ağız dalaşına giren, polisin "erken gelseydiniz, zaten yenileceksiniz" gibi laflarıyla iyice çıldıran bizler çaresiz evin yolunu tutmaya başladık. Dışarısı o kadar kalabalıktı ki sanki maç bitmiş taraftarlar evlerine dönüyordu.
Halkapınar otobüs duraklarına geldik ve tekrar 70 nolu Buca otobüsüne bindik, otobüs hınca hınç Göztepelilerle doluydu, şoför bile şaşırıp "maç kaç kaç bitti?" dedi biz de "7-0" aldık diye dalga geçtik. Peki o kadar Göztepelinin olduğu yerde tezahürat olmaz mı? olur tabi. O arada Göztepe'mizin gol attığı haberi gelmez mi, otobüs sallanmaktan devrildi devrilecek, neyse ki kazasız belasız yolculuğu atlattık, eve döndüğümüzde Göztepe 2-0 Galatasaray skorunu tvde görünce biraz da evde tezahürat yapmıştık ama o maçta tribünde olamayışımız bize çok acı gelmişti.
Not: Atatürk Stadı o maçta açık ve kapalı tribün tamamen dolmuştu(ki kapasite 40.000 civarı), kale arkalarında da Gsliler vardı. Maça giremeyen de en az 5.000 kişi vardık dışarıda. Neden Göztepe İzmir'dir, işte bu yüzden.''

1 Ekim 2009 Perşembe

BÜYÜK BAŞKAN NASIL OLUNUR

İtalyan futbolu ve Roma'nın kaptanı Francesco Totti'nin çocukluğundan bir fotoğraf. Sanırım çocukken de bu kadar yakışıklı olan Totti okulun tüm kızlarını peşinden koşturuyordu. Bunun sayesinde de her sene hangi sınıfta olduğu önemli olsun olmasın yapılan '' Sınıf Başkanlığı '' seçimlerinde kızlardan aldığı oylarla başkanlığı da sanırım kazanıyordu. Liderlik özelliklerini de bu sayede kazanan Totti kısacası '' Başkan nasıl olunur ? '' sorusunun cevabını daha o zamanlardan vermeye başlamıştı.

30 Eylül 2009 Çarşamba

KASET KAPAĞI


Son iki gündür kalecilerden başladık öyle devam edelim. Andres Palop. Sevilla'nın file bekçisi, ilerleyen yaşına rağmen kalede duruşuyla, verdiği güvenle tam bir istikrar abidesi. Ama bu fotoğraf ne bileyim, fondakilerle birlikte sanki Yurtseven Kardeşler'in kaset kapağı gibi çıkmış.
Bu aralar açgözlülüğüm üzerimde. Sevilla'nın bu formasını şiddetle istiyorum ben.

SİNİRLERİNE HAKİM OL


Weidenfeller Bundesliga'nın en beğendiğim kalecisi. Geçen sezon özellikle 2. yarıda sergilediği üstün performansla takımı Borussia Dortmund'un galibiyet serisinde önemli pay sahibiydi. Bana kalsa milli takım kalesini çoktan hakediyor ama birtürlü giyemedi o formayı.
Gerrard'ı örnek almış kendine, O da kavgaya karışmış bir restoranda. İkiye tek hem de. Sahadaki hırsını başka yerlere yaymak moda oldu son zamanlarda futbol camiasında. Bizim ülkeden de bir bomba bekliyorum artık yakın zamanlarda. Futbolcu olmak zor iş. Her gittiğiniz yerde dikkat çekiyorsunuz ve insanlar size ya tapıyor ya saydırıyor. Ortası yok. Hele şu futbolcuları zorla öpen bıyıklı tipler yok mu gördüm mü deli oluyorum!

29 Eylül 2009 Salı

POLEKSIC'İN DUASI


Lyon 12. dakikada frikik kazandı, Debreceni kalecisi Poleksic açtı ellerini başladı duaya. Topun başındaki isim Boşnak Miralem Pjanic'ti. Sonuç? Harika bir gol.

MOURINHOCA BİLMEK


Adam ters belli. Yaradılış faktörü bunda fazlasıyla etken. Çıkıntı olduğunu kendi de kabul ediyor. Chelsea'ye ilk imza attığında -ki bizim basın terslik söz konusuysa İngiliz basınının ardından ancak nal toplar- ''I am the Special One'' demişti imza törenine katılan İngiliz gözlere inat. Özel birisi, kimse de inkar edemez. Başarısı azımsanmayacak düzeyde ki İtalyan şampiyonunun başında olması bunun açık bir göstergesi. Chelsea'de O'ndan sonra gelen 4 teknik direktör hala O'nun kurduğu kadronun ekmeğini yedi, yiyor.
Porto ile önce UEFA Kupası'nı kazandığında bazıları gibi takımlarından ayrılmayı tercih etmeyip, gözünü Şampiyonlar Ligi'ne dikmişti. Çünkü aynı futbol dilini konuşabildiği bir takımı vardı. İki biyografisini okudum. Biri Patrick Barclay'in, yazdığı - Chelsea-Barcelona maçı sonrası Ertem Şener sayesinde imzalatma fırsatım olmuştu- diğeri de çok yakın dostu Luis Lorenço'nun kaleme aldığı bir kitaptı.
Belki uzun yıllar futbol oynamadı ama futbolun içinde, futbolu bilenlerin yanındaydı. Sir Bobby Robson ve Louis Van Gaal bunun en bariz örnekleri. Kısa süren Benfica macerası ve ardından yarattığı Porto efsanesi. Jardel'i bile adam gibi oynatabilen tek teknik direktördü Jose.
Seveni çok ama sevmeyeni daha çok. Karizmatik duruşu rakibe gözdağı veriyor fazlasıyla. Kim ne derse desin Jose Mourinho kısa zamanda elde ettiği başarılarıyla adını dünya futbol tarihine çoktan yazdırdı bile.
O'nun hitabı, üslubu, ukalalığını ben seviyorum. Keşke herkes böyle başarılı olabilse, ukalalık o zaman çekilir bir hal alır ancak.
Bu arada üzerindeki sweatshirtü Türkiye'de nereden bulabileceğim konusunda beni bir aydınlatan olursa sevinirim. Çünkü bakmadığım Nike mağazası kalmadı.

28 Eylül 2009 Pazartesi

A.S

ÇOK AYIP


Annesi görse gömerdi kırmızı biberi ağzına. Küçükken biz böyle gördük. Ama Cesare Prandelli söz konusuysa olay değişir. Adam da enteresan bir karizma var. Ne yapsa yakışıyor. Deplasmanda 1-0 kazandıkları Livorno maçının son düdüğünün ardından sohbet ettiği bir Livornolu futbolcunun arkasından çıkarmış dilini. Einstein geldi aklıma. Beni andı galiba.

27 Eylül 2009 Pazar

SIR BOBBY ROBSON ANISINA


Dün İngiltere Championship'te İpswich Town-Newcastle United maçı oynandı. Maçın sonucundan çok devre arası önemliydi.

Sir Bobby Robson 1969-1982 yılları arasında Ipswich Town'ı, 1999-2004 yılları arasında da Newcastle United'ı çalıştıran isimdi.

Portman Road'da Bobby Robson'ın adı verilen tribünün sembolik açılışı vardı dün. Frank Sinatra'nın o ünlü ''My Way'' şarkısı eşliğinde 1981 yılında UEFA Kupası'nı kazanan o dönemin Ipswich Town futbolcuları önce saha kenarında kupalarla tur attı.

Sonra da Sir Bobby Robson'ın eşi sembolik kurdeleyi keserek tribünün açılışını yaptı.
Bu duygusal anlar maçın spikeri Sabri Ugan'ı da göz yaşlarına boğdu.

Bu arada Dynamo Kiev, maçlarını oynadığı Dinamo Stadı'na efsane teknik direktörü Valeriy Lobanovskyi'nin adını vermişti.